Doğan Hızlan'dan Aziz Nesin'e mavi bocuk

Doğan Hızlan'dan Aziz Nesin'e mavi bocuk
Güncelleme:

Doğan Hızlan yıllar önce kendisini eleştrieen Aziz Nesin'e biraz gecikmeyle de olsa cevap verdi.

DOĞAN HIZLAN'DAN GECİKEN CEVAP 


Aziz Nesin’in Okuma Güncesi’ni yazmamın nedenlerinden biri, beni de sertçe eleştirmesi. Nesin bu yazıyı görseydi, herkese dağıttığımı söylediği mavi boncuğu, ondan da esirgemediğimi söylerdi!Bir Amerikan yazarı şöyle bir itirafta bulunmuştu; yanılmıyorsam Erskine Caldwell… Yazarlara okurların iki ayrı sınıf olduğunu belirtmiş, çoğu yazarın okumadığını, hatta okumanın salt okurlara ait olduğu iddiasında bulunmuştu. Hiç kuşkusuz bu ayrımı yapan, sürdüren yazarlar her ülkenin edebiyatında vardır.

Ama Aziz Nesin bu sınıflamaya girmeyen yazarlardan biri. Çünkü o yazarlığının yanında “özel bir okur” aynı zamanda.

Okuma Güncesi’ni okurken ne kadar dikkatli bir okur olduğunu hemen anlarsınız.

Girişteki yazısında Ali Nesin de yazıların özelliğine değinirken babasının bir edebiyat eleştirmeni olmadığının altını çiziyor. Ama bir yazar dost, bir edebiyat adamı ve okur olarak sözlerini de dile getiriyor. Aziz Nesin’in kitap notlarını okurken, Türk edebiyatını yakından takip ettiğini, edebiyatın dışındaki yapıtları da okuduğunu, böylece kendisini besleyen kaynakları göstererek hem düşüncelerine bir dayanak sunuyor hem de hakkındaki bir inceleme için de ipucu veriyor aslında.

Yazılardaki sertlik kıvamı benim anlayışımla örtüşmüyor, çünkü o herhangi bir kuram üzerinden değil, doğrudan öznel bir seçimle yetiniyor. Yargılarının hepsini gerekçelendirmeyebiliyor da ama kimi zamanlarda analitik bir çalışma yapıyor ki kendini ortaya koyuyor.

Aziz Nesin’in Okuma Güncesi adlı kitabında bazı yazarların değerlendirme biçimi benim anlayışımın tam karşıtı. Ne var ki yıllar sonra o kitapları yeniden okursam Nesin’in sözlerini hatırlayacağım. Hatta birkaçını okuma ihtiyacı duydum ve ona yer yer hak verdiğim bile söylenebilir…

Beni de eleştiriyor
Bu kitabı bir Aziz Nesin kitabı olduğu için keyifle okudum. Çünkü onun yazdıkları her zaman ayrı değerlendirilmelidir! Özel bir lezzeti vardır. Kitaptan aldığım keyif haricinde, yazmamın nedenlerinden biri de beni de layığıyla ve Aziz Nesin’e yakışır biçimde sertçe eleştirmesi. Ancak işin en güzel tarafı, tam da beni haklı çıkarırcasına aynı yazının ortasında, onun fikrine uygun şeyleri söylediğim için, bana hak verip yazdıklarımı beğenmesi. Yani diğerlerini nasıl eleştiriyorsa, beni de aynı şekilde eleştiriyor Nesin! Hak verirsiniz, vermezsiniz okuyunca görürsünüz. Kimi zaman eleştirdiği tarafsız tutumum, bunu gerektirirdi. Şaka bir tarafa, okurlara, benimle ilgili “sert” bölümü okumalarını salık veririm. Biraz latife edeceğim ama, onun göstermediği nesnelliği göstermek boynumun borcu!

Aziz Nesin’in değerlendirmelerinde edebiyat kadar, hatta çoğu zaman ondan da çok siyasi ideolojiler rol oynuyor. Bu biraz tartışmalı bir durum olsa da, bu eleştirileri sayesinde edebiyatı ideoloji dışında değerlendirenlerin okumalarını/yazılarını bu notlar geliştireceklerdir. Örneğin siyasal farklılığını belirterek, ama yine de hakkını vererek, Mahir İz için, “Sağcı. Namuslu adam ve doğru,” diyor. Bazı kitaplar için yazdığı, eleştirinin sınırına geliyor ama teğet geçiyor.

Bu yazılardan bir Türk edebiyatı panoraması çıkarmak mümkün mü? Aziz Nesin’in çizdiği bir panorama olarak evet. Başta söylediğim değerlendirmeyi hatırlatmak gerekirse, bu kadar çok yazan bir yazarın bu kadar derinlemesine kitap okuması da gerçekten övgüye değer. Aziz Nesin bu yazıyı görseydi, herkese dağıttığımı söylediği mavi boncuğu, ondan da esirgemediğimi söylerdi!

Nesin’e cevabımı buradan söylemem gerekirse; Ben sevdiklerimi yazdım. Bunu da hep söylerim. Diğer yazarlar, eleştirmenler sevmediklerini yazsın. Zaten edebiyat dengesi böyle kurulur.

Giriş’teki Ali Nesin’in yazısını okumak, kitabın niteliğini anlamak için şart: "‘Aziz Nesin çok okuyan bir yazardı’ diye başlamak istiyorum önsöze, ancak bu tam gerçeği ifade etmez. Aziz Nesin çok değil, çok çok okuyan bir yazardı. Sadece edebiyat ve edebiyat üzerine değil, ileri akademik düzeyde kitaplar da okurdu. Ve ciddi bir okurdu; hep masa başında ve not tutarak okurdu. Gazeteleri bile masasında okurdu. (…) Notlarını genellikle kitaplara yazardı. Bu notları daha sonra, zaman bulabilirse kâğıda geçirip dosyalardı. Dosyanın adı, ‘Okuduğum Kitaplar’dı. Ölümünden sonra Vakıf’taki dolaplardan dört klasör dolusu ‘Okuduğum Kitaplar’ notu çıktı. Yarısı eski yazıyla yazılmıştı. Onlar daha yeni yazıya çevrilmedi. ‘Okuduğum Kitaplar’ notları, Aziz Nesin’in de defalarca belirttiği gibi, eleştiri yazısı olarak değerlendirilmemeli. Bunlar bir yazarın okurken tuttuğu, kendi kişisel beğenisini, kendi öznel görüşünü yansıtan notlardı. Bu notlarda benim en çok dikkatimi çeken, bana en ilginç gelen, Aziz Nesin’in düşünsel dürüstlüğüdür.(…)”

Yabancılara bir Türk bakışı
Aziz Nesin’in yurtdışı gezilerinden edindiği izlenimler her zaman benim bakış açımı renklendirmiştir. Hele söz konusu Almanya ise ve bu nehir söyleşiyi Yüksel Pazarkaya yapmışsa, ilginin derecesi daha da artar. “Aziz Nesin Konuşuyor” başlıklı nehir söyleşinin başında Yüksel Pazarkaya tanıdığı Aziz Nesin’i şöyle anlatmış:

“Yazar ve aydın namusu nedir, doğruluk ve dürüstlük nedir, en saf ve som şekliyle onda gördüm, onda yaşadım. Yararlı iş yapmak yaşamında en büyük özeniydi. Tembelliği ve yararsız işi aptallık diye nitelerdi. Çok çalışırdı. Dört beş saat uykuyla yetinir; otel odası arkadaş evi, konukevi dinlemez, erkenden kalkar, herkes daha uyurken notlarını alır, yazılarını yazmaya başlardı. Yalnızca yazdıkları bir ömre sığmayacak denli çokken, örgüt çalışmaları, konuşmalar, okuma ve söyleşi toplantıları, yurtiçi ve yurtdışı gezileri, Nesin Vakfı’nın akla gelen gelmeyen sayısız işi vb. etkinliklerinden etkisiz ve özenle üstesinden gelirdi.”

Kitapta bambaşka bir Aziz Nesin portresi çıkacak karşınıza.

Çeşitli olaylardan yaptığı çıkarsamalarla sanatçının devlet karşısındaki itibarından bir yazara yapılan muamelenin korkunçluğuna, bunun yarattığı üzüntüye dayanarak mukayeselerine tanık olacaksınız. Türklerle Almanların kültür farkına, Almanya’ya gidenlerin yaşadıklarına da değiniyor. Bu kitapta Kürtlere dair görüşünü de öğreneceksiniz. Yazılarda değerlendirmelerin bir önceki kitaba göre çok daha nesnel olduğunu göreceksiniz.

Bu kitapları okuduğunuzda bir kere daha fark edeceksiniz, onun gibi bir yazarın bütün yazdıklarında kişiliğinin mührü vardır.