Dumanlı'dan operasyon günü kritik yazı : Ey Mazlum

Dumanlı'dan operasyon günü kritik yazı : Ey Mazlum
Güncelleme:

Zaman GYY'si Ekrem Dumanlı, dün yazdığı Ey Zalim ! yazısından sonra da bugün de Ey Mazlum'u yazdı. Dumanlı'nın köşe yazısını 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu yapanlara yönelik operasyonun yapıldığı gün yazması dikkat çekti !

Ey mazlum

Adını, sanını, unvanını bilmiyorum senin. Bildiğim bir şey var; o da tarih boyunca sana karşı yapılan haksızlık.

Sen de bilirsin ki her dönem birileri düşman ilan edilir, onların alınlarına “hain” damgası vurulur ve ceberut bir dille “kökleri kazınacak” diye ferman buyrulur. Ve sen her gün yalanlarla boğuşur, iftiralarla karşı karşıya getirilirsin. Yüreğin burkulur çoğu kez. Üzülürsün. Gözlerinden yaşlar boşanır, yapılan zulüm nedeniyle. Sonra döner tarihteki mazlum kardeşlerini hatırlarsın; yüreğine bir serinlik çöker, dimağına bir zindelik gelir ve bir kez daha hatırlarsın ki her dönemde hem Yezid vardır, hem Hüseyin.

Ey Mazlum!

Senin gücün güçsüzlüğünde gizlidir. Kendinde güç vehmedenler Kuvvet ve Kudret Sahibi’nden uzaklaşmıştır hep. Kendi aczini ve fakrını unutan âdemoğlu önce kendini unutur, haddini aşar; daha sonra başkasının hakkına tecavüz etmeye başlar.

Tam da bu noktada Hz. Mevlânâ’ya atfedilen şu güzel hükme sığınmak gerekir: “Mazlum ol, zalim olma. Üzül de üzen olma. Ezil de ezen olma.” Zalim olmaktansa mazlum olmak! Ama zulme razı da olmamak!

Ey Mazlum!

Gel ilk adımı doğru at; zalimden şikâyet etme yerine nefsinden bîzar ol. Hiç şüphesiz senin bu asil tavrın zalimi aklayıp paklamaz. O, yaptığı hatanın cezasını er geç çekecektir; ancak sen nefis muhasebesi ve murakabesinin sana açacağı engin ufuklarda yürürsen hem burayı hem ötedeki âlemi imar edersin. Gadre uğradığına göre, kader planında, sana yeni bir kapı açılmış demektir; arınma kapısı, kanatlanma kapısı, kendi özünü bulma kapısı…

Allah, insanları “korkuyla, açlıkla, mallarını eksiltmekle, nefisleriyle” çetin bir sınava tabi tutmaktadır. Sen o korkuların esiri mi olacaksın? Bu sorunun cevabı, seni ya sefil kılacak ya sefir. Ve bu zorlu imtihan senin karşına çeşit çeşit zalimler çıkaracak. Değişik urbalara bürünmüş, değişik unvan ve makamlarla karşına çıkacak olan zalimler zümresi, seni korkutmak, hak ve hakikatten uzaklaştırmak, hizmet duygu ve düşüncesinden kaçırmak isteyecek. Tarih boyunca hep böyle olmuş ve kıyamete kadar da hep böyle olacak. Seni yıldırmak için plan üstüne planlar yapılacak, tuzak üstüne tuzak kurulacak ve beklenecek ki susacaksın, duracaksın, konuşmayacaksın.

Ey Mazlum!

Kisveden kisveye bürünen, maskeden maskeye koşan zalimlerin en büyük silahı yalan ve iftiradır. Senin kalbini dağlayan da budur! Bile bile söylenen yalanlar, göstere göstere yapılan iftiralar! Ve tabii ki A’raf’ta kalan mütehayyir insanların vicdanlarında açılan yaralar. O kapkara propagandanın zarar verdiği masum insanlar! Üzülürsün hem zalime, hem o zalimin bulandırdığı zihinlere. Hüzne kapılmamak mümkün mü? Ancak unutma ki hiçbir zulüm kalıcı değildir; bir gün mutlaka karanlığın bağrına güneşler doğuverir ve gerçekler gün yüzüne çıkıverir. O mev’ud gün gelinceye kadar eğilip bükülmemek, zalim karşısında temenna durmamak boynumuzun borcudur. Fâni dünya için bâki hayattan vazgeçilmez ki!

Ey Mazlum!

Devlet zırhına bürünerek yapılan mezalim, seni tâ can evinden vurur. Nasıl vurmasın ki devlet, senin de devletin; millet de o devletin aslî sahibidir. Ne var ki geçici bir zaman dilimine mahsus yönetme yetkisini elinde tutanlar, bazen herkesi kendilerine köle gibi görür. Hatta bu anlamsız ve dayanaksız despotizme pek çok akıllı insanın da râm olduğunu müşahede edebilirsin. Üzülme! Sen ne zulme maruz kalan insanlar içinde ilksin ne de son. Nice güzel insan vardır ki vefa yerine cefa gördü. Nice mert adam vardır ki namertlerin insafına terk edildi. Nice âlim kişiler vardır ki cahillerin idrakine hapsedildi.

Ey Mazlum!

Sevgiyi sevecek, nefretten nefret edecek, korkudan korkacaksın ki zalimler fink atıp çaka satmasın şu misafirhane-i dünyada. Ve kurmasın korku imparatorluğunu. Etrafını kuşatan haramilerden, gecenin karanlığına sığınan gulyabanilerden çekinme! Onların çıkardığı gürültü senin kalbine korku salmak içindir. Oysa bilmiyorlar ki Allah’tan korkan, başka hiçbir şeyden korkmaz. Ola ki bir gün kalbinde bir nebze ürperti duyar, karamsarlığa düşersen, işte o gün gerçekten üzüleceğin gündür. Zira sen hak ve hakikati bırakıp içten çözülmedikçe zalimler amacına ulaşamaz. Çetin bir imtihandan alnının akıyla çıkmak isteyenler daima nefis muhasebesi yapmaya, tövbe istiğfarın yanı sıra irade ve azimle dimdik durmaya mecburdur.

Ey Mazlum!

Seni âciz görenler sendeki çareyi görmekten  âcizdirler. Senin en büyük silahın, masumiyetin ve ıztırar haliyle O’na yönelişindir. Sendeki o samimi yakarış ve mücadele azmi bir araya gelindiğinde dünyanın en musallah orduları bile seninle baş edemez. Sendeki ötelere odaklanmış hayat felsefesi seni kalabalıklara esir olmaktan kurtarır. İhlâs felsefesinin ete kemiğe bürünüp satırlara döküldüğü şu cümle ne kadar da önemlidir: “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok...”

Ey Mazlum!

Biliyorsun ki zalim ne hak tanır ne hukuk; ne adalete değer verir ne vefaya. Oysa devletler hakkaniyet üzerinde yükselir. Tam da bu yüzden Hazreti Peygamber (sas), Yemen’e vali olarak gönderdiği sahabisine nasihat ederken hassaten şöyle buyurur: “Mazlumların bedduasını almaktan kork. Zira Allah’la bu beddua arasında perde mevcut değildir.”

Mazlumların bedduasını almaktan sakınabilmek için aklın, fikrin ve vicdanın devreden çıkmaması gerekir. Ne var ki zulüm, bir cinnet haline dönüştüğünde hakşinaslık da unutulur, ahiret inancı da. Keşke dersin kendi kendine. Keşke kazanma kuşağında kaybetme yaşanmasa ve insanlar kibrin bu kadar esiri olmasaydı! Ve bilirsin ki mazlumun âhı titretir arşı!

Ey Mazlum!

Başına ne gelirse gelsin sen hep dik dur, yılma, yıkılma ve unutma ki zulüm kalıcı değildir…