Ekrem Dumanlı'dan ağır bir yazı

Ekrem Dumanlı'dan ağır bir yazı
Güncelleme:

Zaman Gazetesi GYY Ekrem Dumanlı hükümet-cemaat kavgasında karşı cephede duran medyaya yüklendi yazısında

Haram manşetler

Hafta içinde “yandaş medya” yine aynı manşetle çıkmıştı. Malum, çoktandır koro halinde konuşuyorlar.

Bu seferki senaryoları “haram” üzerine kurulmuştu. “Haram taltif”, “Haram taltif operasyonu”, “Hoca'nın haramzadeleri” gibi başlıklar atmışlardı. Ortak yayın stratejisine bakınca şu sonuca ulaşıyor okur: Sürekli aynı başlıkları atabilmek için ya aralarında telepati yapıyorlar ya da bir suflör bunların kulağına ne üflüyorsa onlar da borazan gibi aynı sesi çıkarıyorlar.

“Haram” başlıklarına dönecek olursak; öyle bir hava estirmişler ki sanırsınız yandaş diye ünlenen, havuz medyası diye suçlanan gazete ve televizyonların bir haram-helal titizliği bulunmakta. Öyle ya; hep bir ağızdan “haram taltif” deyip başlık attıklarına göre harama helale dikkat ediyor olmalılar. Ah keşke öyle olsa!

Müsaadenizle önce taltif meselesini özetleyeyim; sonra döner güdümlü ve tetikçi medyanın haram üzerinden algı operasyonu yapmasına değinelim.

Emniyet, TSK, MİT gibi güvenlik birimlerinde sıkça uygulanan taltif sistemi, zor ve yıpratıcı görevlerde bulunan kişilerin mali durumunu düzeltmeye matuf bir gayret. Konumuz Emniyet olunca ve somut bir dava açılınca oradaki uygulamaya bir göz atalım. Polisler için taltif şu aşamalardan geçiyor: 1) İllerde taltif komisyonları liste hazırlıyor, bu listeyi İl Emniyet Müdürü'ne veriyor. 2) Emniyet müdürleri gerekli incelemeyi yapıp Vali Bey'e sunuyor. 3) Valilik inceledikten sonra liste Emniyet Genel Müdürlüğü'nün İnsan Kaynakları birimine gidiyor ki bu birim taltif önerilen kişinin o gün izinli, raporlu vs. olup olmadığını tespit etsin. 4) Taltif Ön Kurulu'na liste geliyor, onlar da taltif gerektirecek olayın buna değer olup olmadığına; değiyorsa ne kadar taltif verilebileceğini inceliyor, tekliflerini bir üst makama bildiriyor. 5) Taltif Komisyonu, süzgeçlerden geçmiş listeye bakıp takdirde bulunuyor.

Haram üzerine manşet atıp algı operasyonu yapanlar bu beş halkadan kimi suçluyor dersiniz? Neredeyse hiç kimseyi. Onlar öncelikle 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yapan emniyet mensuplarını hedef tahtasına koyuyor, fotoğraflarını basıyor. İsimlerini listeliyor. Niçin? Taltif aldıkları için. Yani, devletin en alttan en üste beş aşamalı süzgeçten geçirerek yaptığı taltifi almak bir suç olmuş(!) Üstelik rakamları çarpıtarak, “Bakın, ‘Biz haram lokma yemedik' diyenler haram yemiş!” iddiasında bulunuyorlar. “Şu kadar maaş taltif almışlar” diyorlar da maaşların en çıplak haliyle hesaplandığını, ‘bir maaş taltif'in rütbesine göre 45 ila 300 lira arasında değiştiğini söylemiyorlar. Bu taltiflerin meslek hayatının tümüne yayıldığını, yılda 2-3 bin lirayı ancak bulduğunu anlatmıyorlar. Vatandaş da sanıyor ki bir maaş taltif deyince adamların eline bir anda binlerce lira geçiyor… Yok, böyle bir şey.

Yandaşın maksadı farklı. Bir sahur vakti gözaltına alınan, ellerine kelepçe vurulan polislerin dik duruşu bunları çileden çıkarmış. Evlatları gözaltına alınırken ana babaların, “Yavrumuza haram lokma yedirmedik!” feryadı karşısında kulaklarını tıkamak istiyorlar. Eziyet üstüne eziyet gören polislerin “Haram lokma yemedik!” diye haykırması, haramzadelerin korkulu rüyası olmuş. Bu nedenle “Bak bunlar da haram lokma yemiş” mesajını vermeye çabalıyorlar. Boşuna bir gayret! Neden?

Çünkü borazan medya tarafından suçlanan hiçbir fert kendine şahsi bir menfaat sağlamamış. Taltifte bulunanlar mevzuat gereği komisyonlarda görev almış, vazifelerini yerine getirirken kimseye iltimas geçmemiş. Taltif alanlar ise devletin takdirine hiçbir müdahalede bulunmayıp ne karar verilmişse ona razı olmuş. Bu insanların meslek hayatı boyunca aldığı taltifleri alt alta yazıp onların da haram yediğini iddia etmek okuru yanıltmak değil de nedir? Hal böyle olunca “Bre vicdansızlar! Bu taltiflerde haram nerede?” diye soruyor insanlar. Eğer, “Bu uygulama yanlış.” diyorsanız hemen mevzuatı ve uygulamayı değiştirin. Değiştirmediğiniz gibi uygulamaya aynen devam etmişsiniz. Mesela 17 Aralık'tan sonra hükümetin cımbızla seçtiği ve kendine sadık bulduğu emniyet yetkilileri kendilerine taltif yazmış. Düşünebiliyor musunuz, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı ve Taltif Komisyonu Başkanı Mustafa Gülcü, göreve geldiği ilk toplantıda en yüksek taltif miktarını kendine layık görerek(!) 24 maaş taltif almış. Bravo! Bir başka misal: Taltif operasyonunu bizzat yöneten KOM Daire Başkanı Orhan Özdemir, meslek hayatı boyunca 533 taltif almış. Biri çıkıp “Yahu Müdür, sen ne yaptın? Bu bir suçsa yandaş medya senin adını neden yok sayıyor?” demez mi?

Borazan medyanın harama helale riayet ettiği falan yok. Maalesef yok. Olsaydı 9 aydır yüzlerce yalanı peşi peşine sıralamaz, iftiraya devam etmez, insanların onuruyla oynayarak yolsuzluk ve rüşvetin üzerini kapatma gayreti içinde debelenip durmazdı. Alışında, satışında, el konulmasında, haram işlem yapılan medyanın yazdığı da söylediği de haramdır; dolayısıyla “haram lokma yemedim” haykırışı onlara batıyor; çünkü bu söz onlara hak edilmemiş kazançlarını hatırlatıyor.

Hükümetin her dediğine ayak uyduran ve ona göre düşmanlıklar ihdas eden meslektaşlarım, lütfen son 5-10 senelik mal varlığınızı açıklayın. Açıklayın da kimin nereden nereye geldiğini görelim, hangi kalemlerin kiralık ya da satılık olduğunu herkes bilsin. Onca yalan ve iftiraya aylardır devam etmenizin aslî sebebini Türkiye görsün, okusun ve gerçek haramzadeler ortaya çıksın. Bizim de mal varlığımız devletin elinde, oradan buradan fiş/fatura istemeye gerek yok, himaye kanatlarından çıkmadığınız o servisler herkesin durumunu iğneden ipliğe biliyor zaten. Bu arada damat kontenjanından CEO'luk yapanların villalarını, konaklarını, gemilerini, yazlıklarını, güzlüklerini de açıklasın birileri. Daha dün denecek kadar kısa bir süre önce maddi sıkıntı yaşayan “siyasal İslamcılar”ın madencilikten inşaat sektörüne, nakliyattan AVM'lerdeki restoran zincirine; hatta oradan sağlık ve eğitim konusundaki büyük hamlelere(!) kadar hangi konularda ticari deha(!) örneği sergilediğini kamuoyu görsün ki haram manşetlerin ne kadar samimi olduğuna dair bir kanaati olsun. Bir de kamu kuruluşları, yarı kamu kuruluşları, dost şirketler, reklam ve yapım şirketleri vasıtasıyla ev-bark iş-güç sahibi olan yazarçizer takımı var. Onların da yazdıklarında samimiyet bulmak her geçen gün zorlaşıyor; zira birileri tarafından zenginleştirilen yazarın fikren fakirleşmesi ve bağımlı hâle gelmesi kaçınılmaz…

Ah keşke medya, haram-helal gibi en muazzam iç kontrole dönebilse, vicdanının sesine kulak verebilse! O zaman bu ülke yalandan, dolandan, iftiradan, ahlak tanımamazlıktan yakasını kurtarabilir. O noktaya varmak için ayakkabı kutularından başlamak, pahalı saatlerin izini sürmek, sıfırlanamayan rakamlarla alınan konaklara kuşkuyla bakmak gerekir. Haram-helal titizliği başladığında gazeten sabah sana utanç verecek; İslamcı görüntüsü altında bastığın o çıplak resimler ve dizilerle geldiğin noktada, gerçekler sana “günaydın” diyecek. Utanıyorsan yeni bir yola girersin yoksa haramzadelik seni de diğer yandaşlarını da esir alır. Kendi ayıbını örtbas etmek için başkalarına iftira atmak da kurtaramaz sizi o vicdan yükünden; çünkü içindeki o kadim hatıra sizi hep aslî mecranıza davet edecek…

 

Yalanda sınır tanımazsanız…

Allah kimseyi duçar etmesin yalancılığa. Huy haline gelir zira. Biri söyler, öbürü tasdikler. Ve iğfal edilir kitleler. Tanıyamazsınız bir zamanlar arkadaş olduklarınızı. Yalan, yalanı doğurur; birini kapatayım derken öbürüne esir olursunuz. Sonunda, Allah korusun, alışkanlık haline gelir ve en basit hadiselerde bile yalana ve mübalağaya esir düşersiniz.

Mesela Tayyip Erdoğan, BM'de bomboş salona konuşma yapmış. Üzüldüm. Üzülmemek elde değil; demokrasisi ve İslamî kimliğiyle dünyaya örnek ülke olacakken rota değişti; yapayalnız ve yasakçı bir ülke durumuna düştü Türkiye. İnsan üzülmesine üzülür de salon bomboş diye başka bir fotoğrafı sanki o konuşmaymış gibi basmak makul mü? Bir de kıyak bir izlenim döşenmişler. Ayıp, ancak şaşırtıcı değil; zira aylardır yalan olduğunu bile bile kara propaganda yapıyorlar, özür de dilemiyorlar. Şimdi küçük bir kes-yapıştır gazeteciliği(!) için mi özür dileyecekler?

Maalesef borazan medyası 9 ayda kocaman bir yalan ve iftira makinesi doğurdu. Anomali bir doğum, mutant bir varlık var karşımızda. Yalanlarını art arda sıralayın, bir ansiklopedi çıkacaktır ortaya. Neler yok neler o ansiklopedide. “Cemaat”i CIA'in parçası diye takdim edenler sonra avuçlarını patlatırcasına Amerikan gizli servisini alkışlayarak CIA'e Cemaat'i şikâyet etti, bu üstün performansı(!) manşetlere taşıdı. Her şafak vakti birkaç tekzip alanların yalanı komedi filmlerine meydan okuyor. Mesela “Noam Chomsky ile röportaj yaptım” diye ortaya çıktı ve İngilizceye yepyeni bir terim kazandırdılar: “milk port”; yani sütliman. Alkışlar! Gerçi Chomsky haberi yalanladı ama olsun; İngilizcenin kısır kelime hazinesine(!) katkı sağladı gazete. Çömez bir yalancı da CNN muhabiri ile röportaj yapmıştı; yüzünü bile görmeden, hayalen... Akşam adlı yayının yönetmeni Zaman'a iftira attı; defalarca “Namusun, şerefin, onurun varsa ya ispat et yahut özür dile!” dedik; adam susmayı tercih ediyor. Ne dersiniz bu adama şimdi?

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin kimlik bilgilerine ulaşarak(!) gazetecilik yapan(!) en çapsız tetikçi unvanını elinde tutan bir evrak-ı perişan göz göre göre anne ismini (Rabia'yı) Rabin diye takdim etti. Çarpıtması ortaya çıkınca utandı mı? Ne mümkün! Onlarca yalan haber yapan ve iftira atma rekoru kıran bir adamda ar damarı kalmış mıdır...

Yüzlerce yalan, çarpıtma, iftira…

Onlar aylardır yalan yazmaktan yorulmadı, biz de yalanlarını ortaya çıkarmaktan. Böyle devam edeceğe benziyor. Ancak yeni yayın döneminde yalancıya da yamacıya da sürprizlerimiz olacak. Bir de öbür âleme kalacak hesaplar var; o gün bile bile yalan söyleyenler, iftira edenler kaçacak yer bulamayacak...