Eser Karataş: TRT ve Anadolu Ajansı, hemen özelleştirilmeli

Eser Karataş: TRT ve Anadolu Ajansı, hemen özelleştirilmeli
Güncelleme:

Eser Karataş: TRT ve Anadolu Ajansı, hemen özelleştirilmeli

TRT ve Anadolu Ajansı, hemen özelleştirilmeli

Ekonomi Akademisyeni Gazeteci yazar Eser Karataş 'TRT ve Anadolu Ajansı, hemen özelleştirilmeli' çağrısı yaptı.

Karataş'ın Zaman'da kaleme aldığı o yazı; Özelleştirme meselesi büyük ölçüde özelleştirilmesi gündemde olan kurumların, iktisadi birimlerin ne ürettikleri ile ilgili bir mesele; iktisatçı, kamu maliyecisi terminolojisi ile konuşursak, özel mal ya da hizmet üreten firmaların, birimlerin devlet kontrolünde olmasının, firmanın hisselerinin büyük bölümünün devlette olmasının yani karar mekanizmasının siyasette (Yönetim Kurulu anlamında) ve bürokraside (genel müdür, CEO anlamında)  olmasının bir anlamı yoktur.

Tam kamusal mal ve hizmet üreten firmalar, üretici birimler de siyasetin kontrolündedirler ve kuramsal olarak da öyle olmalıdır; milli savunma, adalet, diplomasi gibi kurumlar da kamusal mal ve hizmet üreten birimlere en tipik örneklerdir. Özelleştirme meselesine ya da meseleyi tersten koyarsak, üretici birimin özel firmaların mı yoksa devlet kontrolünde mi olacağı konusuna söz konusu birimlerin ürettikleri mal ve hizmetlerin niteliği üzerinden yaklaşmak bilimsel açıdan çok daha anlamlı duruyor. Bugünkü Yorum yazımda tahlil etmeye gayret edeceğim iki üretici birim, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) ve Anadolu Ajansı (AA); aslında tahlil bu kurumlarla ilgili değil, bu kurumların ürettikleri mal ve hizmetlerin doğası, niteliği ile ilgili. Anayasal, yasal statüleri ve kullanılan terminolojiden (mesela özerklik, mesela bağımsızlık) hareket ederek bu kurumların tipik devlet kurumları olmadığı öne sürülebilir ama bu iddianın inandırıcılık boyutunun çok yüksek olmadığı kanısındayım zira söz konusu her iki kurumun da, TRT ve Anadolu Ajansı, yönetimleri, genel müdürleri doğrudan siyasi otorite tarafından atanmaktadırlar; üstelik söz konusu yöneticilerin görevden alınmaları da yine aynı mekanizmayla, siyasi kararla gerçekleştiği için bu kurumların başka devlet kurumlarından yönetim anlamında bir farkı bulunmamaktadır.

Kamu hizmetine aykırı Finansal ve yönetimsel yapı

Ancak, acaba, söz konusu iki kurumun ürettikleri mal ve hizmetler bu kurumların yönetiminin siyaseten tayinini gerektirecek, meşru kılabilecek ölçüde kamusal nitelik taşımakta mıdırlar?  Bu soruya bugün, 2015 itibarıyla olumlu cevap vermek mümkün değildir. Sadece bu nedenden bile TRT’nin, AA’nın mevcut kamusal statüsünü savunmak artık imkansızdır. Şunu unutmayalım, daha doğrusu çok iyi değerlendirelim, kamu hizmeti tanımı da teknolojik gelişmeye paralel, koşut olarak zaman içinde değişebilmekte, dönüşebilmektedir. 1977 senesinde ilk kez kamu ekonomisi dersini Boğaziçi Üniversitesi’nde Prof. Dr. Kenan Bulutoğlu Hoca’dan aldığımda TRT’nin Çamlıca’dan yaptığı tekel televizyon yayınının tipik bir kamu hizmeti olarak tanımlandığını çok iyi hatırlıyorum ama bugün itibarıyla, kırk sene içinde, yaşanan olağanüstü bilgi ve iletişim teknolojilerindeki dönüşüme bağlı olarak, bilgiye, habere ulaşım, bu bilginin ve haberi aktarımı rekabetçi bir yapıya ulaşmıştır ve bu alanın bir kamu hizmeti olarak tanımlanması artık olanaksızlaşmıştır. Kamu hizmeti niteliğini kaybetmiş ve bir kez daha da gelecekte bu niteliği kazanması olanaksız bir hizmetin de 2015 Türkiye’sinde hâlâ büyük ölçüde kamu gelirleri ile finanse ediliyor olması kabul edilebilir bir mesele değildir, bu iki kurumun, TRT ve AA hemen, ivedilikle özelleştirilmesi gerekmektedir. Mesele, bugün için, TRT ve AA’nın ağır ve rahatsız edici bir biçimde iktidar partisi yanında bir habercilik yapmalarından kaynaklanan bir konu da değildir zira bu iki kurum her zaman iktidar partisine yakın olmuşlardır, zaten yöneticisinin siyasi iktidar tarafından atandığı bir kurumdan farklı bir şey beklemek de çok anlamlı değildir. TRT yayınlarının tarafsızlık ilkesi dışına çıkmış olmasının rahatsız edici yanı bu yayınların son olarak, dün, 78 milyon olarak belirtilen nüfusun tamamı tarafından finanse ediliyor oluşudur.

TRT’nin hâlâ bir kamu kuruluşu olmasının altında yatan temel mantık muhtemelen “kamu yayıncılığı” kavramından kaynaklanmaktadır. Bu kavram eski, teknolojinin kamu tekelini adeta zorunlu kıldığı bir döneme ilişkin bir kavramdır ve bugün için tümüyle anlamsızlaşmıştır. “Kamu Hizmeti Yayıncılığı” kavramı BBC (British Broadcasting Company) çıkışlı bir kavramdır ve aşağıdaki formül ile tanımlanır: “Halk için yapılan, halk tarafından finanse edilen ve halk tarafından kontrol edilen yayıncılık.”  Bu tanımı iyi tahlil ederseniz, bugün için anlamını tümüyle kaybetmiş bir kavram olduğunu fark edeceksiniz. Bir yayının halk için yapılması ne demektir? Her yayın politikası halkın bir bölümünün ilgisini çeker, bir bölümünün ise ilgi alanının dışında kalır. Halk tarafından finanse edilmesi ilkesi ise tümüyle çok tartışmalı bir ilkedir. Zira 2015 yılında başka kanallarla rekabet eden bir kamu yayıncılık kanalının, mesela TRT’nin, vergi gelirleri ve başka kamusal kaynaklarla finanse edilmesi kabul edilebilir bir durum olamaz. 1984 tarihli TRT Kurumu Gelirleri Kanunu’nda TRT için dört temel gelir tanımlanmıştır: 1- Cihazlardan alınan ücretler, 2- Elektrik gelirlerinden alınan paylar, 3- Vergi gelirlerinden yapılan katkılar, 4- Reklam gelirleri. Diğer televizyon kanalları ile rekabet eden bir kurumun, reklam gelirleri dışında elde ettiği gelirlerini rekabet anlayışı ile, hakkaniyetle bağdaştırmak mümkün müdür? Bir yayıncılık kuruluşuna vergi geliri aktarmanın tek anlamı olabilir (idi), bu anlam da kamu hizmeti yayıncılığı mantığıdır ama bu kavramın da artık anlamsızlaştığı ortadadır. TRT’nin bugünkü finansman yapısı, yönetim tarzı tümüyle demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.

Eski teknoloji çağının kalıntısı

Benzer bir mantığı bugün Anadolu Ajansı için de yürütmek mümkün ve doğrudur. Konu tarihsel bir konu değildir, önemli olan 2015 senesinde bu kurumun, hisse yapısının bile tam belli olmadığı, yüzde elliye yakın bir kısmının Hazine tarafından kontrol edildiği Anadolu Ajansı’nın vergi gelirleri ile finanse edilmesidir. Yine kuramsal olarak Anadolu Ajansı’nın başka haber ajanslarından hiçbir farkı yoktur ama ilaveten bu ajans başka gelirleri dışında vergi gelirleri ile de desteklenmektedir. Bu satırların yazarı cep telefonu üzerinden Anadolu Ajansı’nın bir kısa haber hizmetine üyedir ve sadece bu hizmeti bedel karşılığı alırken bile habercilik anlayışının tarafsızlık ilkesinden ne kadar uzak olduğunu görmektedir. Burada kanımca anormal olan bir haber ajansının habercilik anlayışında bir ölçüde taraf olması değil, bu ajansın kamusal bir statüye sahip olması ve vergi gelirleriyle finanse edilmesidir.

TRT, AA gibi kurumların hâlâ sürmekte olan kamusal statüsü eski teknoloji çağının kalıntısıdır, isterseniz bu duruma “eski Türkiye” bile diyebilirsiniz. Devletin vatandaşına hocalık etmesi argümanı dışında TRT’nin bugün bir devlet kuruluşu olmasını, vergi gelirleriyle finanse edilmesini açıklamak mümkün değildir. Aynı durum Anadolu Ajansı için de geçerlidir. TRT ve Anadolu Ajansı hemen özelleştirilmelidirler.