Faruk Bildirici Hürriyet'e açılan davaları yazdı

Faruk Bildirici Hürriyet'e açılan davaları yazdı
Güncelleme:

Hürriyet'in Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, gazetenin yazarlarına ve muhabirlerine açılan davaları yazdı. Bildirici yazısına \"yine gazetecilik yargılanacak\" başlığını attı.

Yine gazetecilik yargılanacak

 BİR savcının, bir televizyon programındaki söyleşiye dayanan haberle ilgili dava açarken o programı izlemesi, programın kaydını da "deliller" arasına koyması gerekmez mi?
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e “cumhurbaşkanına hakaret” davası açan savcıya göre programı izlemeye gerek yok. Savcı, Hürriyet internette çıkan “Erdoğan’dan Dağlıca açıklaması: 400 milletvekili alınsaydı bunlar olmazdı” haberi nedeniyle hazırladığı iddianamede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “konuşmasının hiçbir yerinde geçmeyen ve bu anlama gelebilecek söz dahi kullanılmamış olmasına rağmen” bu başlığın atıldığını öne sürüyor.

Neye dayanarak bu kanıya varıyor? Açıkça yazmıyor ama iddianamede sıraladığı “deliller” bize bir fikir veriyor; “a) Şikâyet dilekçesi, b) Şikâyet ekinde sunulan ilgili internet sitelerinden alınan çıktıları”. 6 Eylül 2015 tarihinde Erdoğan’ın katıldığı A Haber-Atv ortak yayınının program kaydı yok deliller arasında. Anlaşılan savcı, Erdoğan’ın avukatlarının sunduğu dilekçeye bakmayı yeterli görmüş.

Habere ilişkin itirazlar dile getirildiğinde ve bu haber nedeniyle gazeteye saldırılar olduğunda o programı dinleyip, bu köşede yazmıştım. “400 milletvekili” sorusu, Erdoğan’ın, Dağlıca’daki terör saldırısını değerlendirmesinin hemen ardından gelmişti. Erdoğan’ın yanıtının son iki cümlesi aynen şöyleydi:

“Bu terörü estirmek suretiyle buradan rant elde ediyorlar. Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya bir anayasayı inşa edebilecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı, durum bugün çok daha farklı olurdu.”

Programa verilen aradan sonra sözlerini açması istenince Erdoğan, bu kez de “... Böyle bir tablo çıkmayınca... Bakın bu süreç içinde 7 Haziran’dan bugüne ülkemizde bir kaos ortamı oluşmuş oldu” demişti.

Görüldüğü gibi, Erdoğan bu sözleriyle doğrudan Dağlıca’daki terör saldırısını kastetmiyordu. Başlıktaki yorum yanlıştı. Ama Erdoğan o sözleri daha geniş anlamda kullanmış; 7 Haziran’da 400 milletvekili alınsaydı terör eylemleri ve kaos ortamı olmayacağı görüşünü dile getirmişti.

Fakat savcı, o sözlerin söylenmediğinden o kadar emin ki, programı dinlememekle kalmayıp, “haberin niyetini” sorgulamış. İddianamede, “gerçekdışı, incitici ve iyi niyetle bağdaşmayan şekilde haber yapıldığı belirlenmiştir” diyor. Bu kanıya da şikâyet dilekçesini okuyarak mı karar verdi, onu bilmiyoruz.

İddianamenin garipliklerinden biri, o dönemde Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ekrem Dumanlı’nın da bu davada sanık olması. Benzer başlıkla haber yapılmış olması dışında Dumanlı ile Ergin’in birlikte yargılanmasının hiçbir somut nedeni yok ama savcı öyle uygun görmüş.

Savcı, muhtemelen Ergin’in “Yazı İşleri Müdürü” olduğunu sanıyor. Zira, Ergin’in sorumluluğunu açıklarken “... Gazete yazı işleri müdürünün yayınlanan yazı ve içeriklerden sorumlu tutulacağı” gibi bir ifade kullanmış. Ergin’in sorumluluğuna dair başka bir açıklama da yok iddianamede.

Ergin, işte böyle bir iddianameye dayanarak 25 Mart’ta yargıç karşısına çıkarılacak. Meslektaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül’ün aynı gün başlayacak davalarında olduğu gibi yine gazetecilik yargılanacak.


Şablon iddianame

HÜRRİYET’e açılan kamu davaları elbette Sedat Ergin’e açılan davayla sınırlı değil. Hürriyet yazar ve muhabirleri çok sayıda dava ile karşı karşıya.

İdris Emen, yarın (23 Şubat) Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlanacak. “Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” ile suçlanıyor; 1-3 yıl hapsi isteniyor. Diyarbakır’daki HDP mitingine bomba koyan IŞİD militanı Orhan Gönder’in saldırıdan iki gün önce polislerce yakalanıp “asker kaçağı” diye tutanak tutulduktan sonra serbest bırakıldığı haberleri yayınlanmıştı.

İdris Emen, saldırganın o günlerde “terör nitelikli kayıp şahıs” olarak arandığına ilişkin belgeyi ortaya çıkardı; polislerin görevlerini ihmal ettiğini belgeledi. Davanın gerekçesi, o belgenin üzerinde polislerin adının görünmesi gibi sudan bir sebep...

Arda Akın’ın duruşması ise 2 Mart’ta. İnternette yazdığı ve Ankara tren garı önündeki saldırıyla ilgili “İkinci bombacı da 21 kişilik arananlar listesinden” haberi nedeniyle yargılanacak.

Aslında iddianamede haberin soruşturmayı engellemediği, saat 09.10’da haberin yayına girdiği ve haberde Y.Ş. olarak adı verilen şüphelinin aynı gün saat 15.35 sıralarında yakalandığı anlatılıyor.

Yine de yasağa rağmen haber yazmak ve soruşturmanın gizliliğini ihlal etmekle suçlanıyor; hakkında 3 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Oysa yayın yasağı da haberin yayınlanmasından sonra çıkmıştı.

Ertuğrul Özkök’e, “Utan ey büyük adam” başlıklı yazısı nedeniyle açılan “cumhurbaşkanına hakaret” davasının ilk duruşması 17 Mart’ta.

İddianamede, Özkök’ün yazıda adını hiç anmadığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hangi cümlelerle ve nasıl hakaret ettiği açıklanmıyor.

İddianamenin dikkat çekici yönlerinden biri de “cumhurbaşkanına hakaretin hukuki yönü” bölümünün Sedat Ergin hakkındaki iddianameyle tamamen aynı olması.

Hem de farklı savcılar tarafından yazılmış olmalarına rağmen.Bu davalar, duruşma tarihi belli olanlar. Hürriyet yazar ve muhabirleri hakkındaki davaların tümünü yazmaya kalksam sayfalar yetmez.

Bu üç örneği, okurları bilgilendirmek için yazdım. Haber ve yazılar nedeniyle yargılanmak, maalesef artık Türkiye’de gazeteciliğin kaçınılamaz bir parçası.

Hürriyet’in payına düşen de bu davalar...