Fehmi Koru kimlere ayar verdi ?

Fehmi Koru kimlere ayar verdi ?
Güncelleme:

İktidara yakın kalemler arasındaki kavgaya Fehmi Koru da girdi.

Hükümete yakın kalemler arasındaki kavgaya Fehmi Koru da dahil oldu.

Fehmi Koru, kişisel web sayfasında “Kimse kızmasın. Ben de bugün kendimi yazdım.” başlıklı yazısının son bölümünde iktidara yakın kalemleri çok sert bir dille eleştirdi. Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren de yazısında FETÖ operasyonu yapan devlet görevlilerine dikkat çekerek, “Bence şu sırada FETÖ operasyonlarında istihdam edilen insanlara daha bir dikkatle bakılmalı." ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, "birbirini 'hain, terörist, diktatör, ajan' diye suçlayan bu dili terk etmek gerek" diye yazarken, Milat gazetesi yazarı Bayram Zilan ise, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun başdanışmanı ve Karar gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan'ın Kürtler'le ilgili yazısına yanıt verdi.

KENDİLERİNİ KÜÇÜLTEN TAVIRLAR

Fehmi Koru kendi web sayfasından kaleme aldığı yazısının son bölümünde, iktidara yakın kalemler arasındaki kavgaya dahil oldu. Şu an günlük gazetelerde yazılar kaleme almadığını belirten Fehmi Koru, iktidar medyasındaki atışmalara anlam veremediğini ifade ederek “En zor iş, kendinin adamı olmaktır” şeklinde sert bir ifade kullandı.

Fehmi Koru'nun yazısının son bölümü şöyle:

"Takdir beklemedim, ama doğrusunu söylemem gerekirse, yıllar sonra tekdir geleceğini de aklımın ucundan hiç geçirmedim.


Bugün, günlük gazetelerde köşem yoksa.. ancak adresini bilenlerin erişebildiği kendime ait bu siteye (fehmikoru.com’a) sığınmış, dünya ve Türkiye’den önemli haberler sunan ocakmedya.com’la meşgul isem.. tekdire uğramışlığımdandır…

Üzülüyor muyum? Hayır. “Gazeteci yanağına konan öpücükten değil yanağındaki tokat izinden belli olur” sözüne inandığım için gönendim bile.

Yine doğru bildiklerimi yazabiliyor.. her gün daha fazla artan sayılarda siteme uğrayan sadık okurlarımla buluşabiliyorum ya.. bu bana yetiyor.

Uzun yazı hayatım boyunca her şeyi anladım da bir şeyi bugün bile anlamakta zorlanıyorum: Kendileri de istedikleri sıklıkta yazı yazabilecek ve yazdıklarını yayınlatabilecek durumda olan insanlar.. neden düşüncelerini paylaşmakla yetinmez.. veya ille başkalarının görüşlerine cevap verecekse.. bunu adam gibi yapmak yerine.. sonuçta kendilerini hiç değilse benim gözümde küçülten.. tavırlar sergilerler?

Belki de şaşırmamam gerekiyor.

En başta ne yazmıştım; “En zor iş, kendinin adamı olmaktır”, değil mi?"

"LÜKSÜMÜZ YOK TOPARLANMALIYIZ"

İktidara yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak yazarı  Kemal Öztürk ise köşesinden uyarılarda bulundu. Yaşanan tartışmaların seviyesini "dip" olarak değerlendiren Öztürk, "'hain, terörist, diktatör, ajan' diye suçlayan bu dili terk etmek gerek en başta." ifadelerini kullandı.

Kemal Öztürk'ün yazısının ilgili bölümü şöyle:

"Şaka değil, Batıda derin bir deprem oluyor ve bunun artçı şoklarını her geçen gün hissediyoruz. Aklımızı başımıza toplamak zorundayız. Lüksümüz yok, toparlanmalıyız.

En azından tartışmamızı, diplere vuran seviyeden kurtarmak, birbirini 'hain, terörist, diktatör, ajan' diye suçlayan bu dili terk etmek gerek en başta.

Tartışmamız gereken şey, dünya kaosa doğru sürüklenirken, biz nasıl ayakta kalacağız? Nasıl güçlü bir ülke olacağız? Ben kendi payıma düşeni yazdım. Eksik-doğru, isabetli ya da yanlış bilemem.

Ama emin olduğum şey, tartışmayı bu alanda yapmamız gerektiğidir."

FETÖ OPERASYONLARINDA İSTİHDAM EDİLEN İNSANLARA DAHA BİR DİKKATLE BAKILMALI

AKP’ye yakınlığıyla bilinen Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren ise FETÖ operasyonlarını yapan devlet görevlilerine dikkat çekti. Daha önce devlet kadrolarının FETÖ'ye teslim edildiğini ve bunun faturası olduğunu belirten Ahmet Taşgetiren, "Bu konuyu neden bugün açıyorum?" sorusunu sorarak şöyle devam etti:

"Bugün“devreye sokulan kadrolar”dan benzeri bir “Fatura”nın ortaya çıkması tehlikesini gördüğüm için.

Bugünün yargı mekanizması, bugünün Emniyet ve İstihbarat mekanizması, bugünün bürokratik kadroları acaba kimliğinizi “Güvenle” kendilerine teslim edeceğiniz nitelikte mi?

Yoksa benim devletten ihraç listemi hazırlayan rektör, kaymakam, vali, dosyamı ilgililere ileten istihbarat kurumu, ihracıma karar veren ya da hakkımda tutuklanma kararı çıkaran, üzerime şu veya bu damgayı vuran adam acaba hesaplı bir odağın operasyonunu sürdürüyor olabilir mi?

Bu kuşkunun boş olmadığını, en azından, birilerini “FETÖCÜ” diye yargılayan, mahkum eden Savcı'nın, Hakim'in “FETÖCÜ” çıkması ile görmüş bulunuyoruz. Bunun istisnai bir durum olmadığı da pek çok örneğin ortaya çıkması ile anlaşılmış bulunuyor.

Bunu dillendirmek kolay da üstelik.  “FETÖ” kötülük sembolü ne de olsa.

Peki bugün “FETÖ'nün kötülüğü”nden yola çıkarak başka hesapları görmek üzere harekete geçen odakların bulunmadığından emin miyiz?

FETÖ'nün geçmişte icra ettiği kötülükleri, “Darbecilerle mücadele” gerekçesiyle tolere etmiştik. Öyle ki, o zaman “Emir komuta içinde şurada yer almış adamları darbeci diye yargılamayalım” dediğinizde “Sen darbecilere mi arka çıkıyorsun” diye boğulmayı göze almalıydınız. Kim tarafından, FETÖ'cü medya tarafından.

Diyelim bugün, “Ulusalcı”, MHP'li, ya da şu - bu gruptan, iktidarın “FETÖ kötülüğü” ile mücadele konseptini kullanarak, gelişigüzel tırpanlamalarla, rakip gördüğü alanları ele geçirme hesabı güdüyor olabilir mi?

Aynı zamanda bu hesabı Ak Parti iktidarına, Tayyip Erdoğan'a “Fatura” ederek, bir de bunlara bedel ödetmek gibi gibi bir planı uyguluyor olabilir mi?

Mesela bu faturanın, önümüzdeki halk oylamasında ödetilmesi planlanmış olabilir mi?

“Ak Parti döneminde ben bununla karşılaşmalı mıydım?” diye soran ve iletişim kurulacak makam bulmakta zorlanan insanlar, tam da böyle bir problemi dile getirmiş oluyorlar.

Bence şu sırada FETÖ operasyonlarında istihdam edilen insanlara daha bir dikkatle bakılmalı. Tasfiye dosyaları da en azından “Kul hakkı” hassasiyetiyle ele alınmalı. Bir de “Ahiret faturası” var çünkü."

"ELEŞTİRİ NAMUSUNA UYMAYAN BİR TARZ VAR"

İktidara yakınlığıyla bilinen Milat gazetesi yazarı Bayram Zilan ise, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun danışmanı ve Karar gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan'ın “Referandumda Kürtler ne yapacak” yazısını eleştirdi. "Düne kadar AK Parti iktidarını destekleyen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın arkasında duran kişilerin son zamanlarda neden bu pozisyonlarının tam karşısında durdukları anlaşılmayı hak ediyor elbette" diye yazan Bayram Zilan, iktidarın yanındayken şimdi eleştirmenin doğal bir hak olduğunu ifade ederek itirazını şöyle yazdı:

"Fakat ortada aydın kimliğine, eleştiri namusuna, akademik nosyona ve etik değerlere uymayan bir tarz ve yöntem var. rahatsız edici olan bu işte!

Eğer “erdemli olmak” gibi bir muradınız varsa, hakikatin üstünü örtmemeniz gerekir.

Eğer “bağımsız ve tarafsız olmak” gibi bir hasletiniz varsa, doğruları kamuoyundan gizlememeniz gerekir.

Eğer “topluma ışık tutacak bir aydın” olabilmekse gayeniz, sosyolojiye rahmet okutmamanız, tek taraflı, tek yönlü tahliller yapmamanız, bilgilerinizi duygularınızın esareti altına sokmamanız, ihtiraslarınızı bildiklerinize tercih etmemeniz, kininizi objektifliğinize kurban etmemeniz gerekir.

Sözgelimi Kürtlerle ilgili bir tahlil yapacaksanız eğer, hele bu analizinizi “seçmenlerin %18'ini oluşturan kesim” diye nitelendirdiğiniz Kürtlerin tamamı hakkında yapacaksanız eğer, Kürtlerin bütün parçalarını birleştirerek, tüm fotoğraf karelerini yan yana getirerek yapmalısınız. Fotoğrafın büyüğünü göstermelisiniz okuyucularınıza. Puzzle'ın sadece bazı parçalarını, fotoğrafın sadece küçük bir karesini göstererek değil."

Mahçupyan'ın yazısındaki bazı bölümleri de köşesine taşıyan Zilan şöyle devam etti:

"Mahçupyan'ın giriş cümlelerindeki bu kamuflaj, muhtemelen sonraki cümlelerde faturayı iktidara ciro etmenin ısınma turları.

Üç yıl süren Çözüm Süreci boyunca Maldiv Adaları'nda, sonra PKK'nın ekolojik/çevreci kanadının baraj yapımlarını gerekçe göstererek Çözüm Süreci'ni bitirdiğini ilan ettiği bildiriyi yayınladığında Dubai kumsallarında güneşleniyorduysanız, Ceylanpınar'da iki polisin uykuda şehit edilmesi esnasında Bodrum'da olta başında, PKK'nın Sur, Cizre, Nusaybin gibi %18'lik seçmen kitlesi arasındaki en yoksul Kürtlerin yaşadığı yerlere çukur kazdığı dönemlerde Hintli mistiklerin düzenlediği modern yoga seanslarının birindeyseniz haberiniz olmayabilir bu olan bitenlerden. Dolaysıyla bunca kızgınlığın, bunca aldatılmışlığın, bunca küskünlüğün müsebbibi olarak AK Parti iktidarını ya da Erdoğan'ı görebilirsiniz.

Fakat bir aydınsanız, böyle göremezsiniz. Çünkü aydınların böyle bir lüksü yoktur.

Hadi diyelim siz böyle gördünüz veya görmek istediniz…

Bunu bu şekilde “topluma” gösteremezsiniz!

Eğer gösterirseniz, adınız aydın, akademisyen, fikir ve düşünce insanı, yazar, çizer olmaz. Başka bir şey olur. Aydın bir insan, bilimsellikten, nesnellikten, objektiflikten taviz vermez. Gerçeklikle bağını koparmaz. “Gerçeklerle ilişki” bir aydının mütemmim cüzüdür.

Devam edelim Mahçupyan'a, şöyle diyor:

“İnsanlar hangi tarafın haklı olduğu tartışmasına girmeyi anlamsız buluyorlar… Böylece manen uzaklaşan ve yabancılaşan bir Kürt coğrafyası oluşuyor.”

İnsan soramadan edemiyor.

Milyonlarca Kürt adına analiz yapan Mahçupyan'ın tespitlerinin yapı taşlarını oluşturan örneklem Kürtler kimler?

Mahçupyan, nerde yaşayan Kürtlerle konuşmuş da böyle sonuçlara varmış?

“Doğu ve Güneydoğu'da yaptığımız çalışma ve temaslar” diyerek cümleye başlayan Mahçupyan, Bağlar'a, Sur'a gidip, evsiz barksız kalan yüzbinlerce Kürtten herhangi birisiyle konuşmuş mu? Mesela Cizre'de, Silopi'de Nusaybin'de çukurlarda çocuğunu kaybetmiş ciğeri yanık yüzlerce anneden birinin fikrini almış mı? 3 yıl önce barış gelecek diye Diyarbakır Newroz Meydanı'nı dolduran 3 Milyon kişiden herhangi birisini çevirip, “neden 3 yıl sonra yapılan Newroz kutlamalarına hiç biriniz katılmadınız? Barışı bozanlara karşı tepki mi bu?” diye sormuş mu?

“Doğu Güneydoğu'da hiç kimse hangi taraf haksız tartışmasına girmeyi anlamsız buluyor” demiş yazısında Mahçupyan!

Kürtler buna ihtiyaç duymuyor Sayın Mahçupyan!

Çünkü Kürtler, bundan önceki barış süreçlerini sabote eden tarafın devlet tarafı olduğunu bildiği gibi, bu son barışı bozan tarafın da PKK tarafı olduğunu çok net biliyor.

Bunu siz de biliyorsunuz!

2 Milyon nüfuslu Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ni %50'nin üzerinde ezici bir oyla kazanan HDP'li Belediye Başkanı Gültan Kışanak'ın görevden alınıp yerine kayyımların atanmasına neden Kürtler tepki göstermedi? Neden hiç kimse sokağa çıkıp protesto etmedi, PKK'nin günde 3 öğün serhildan çağrısına neden hiç kimse karşılık vermedi?

Bölgedeki bu sosyolojik kırılmayı, PKK'ya karşı ilk kez gelişen bu kolektif tepkiyi, “Kürtler sindirildi, korkutuldu, o yüzden sokağa çıkıp kendi seçtikleri belediye başkanlarına sahip çıkamadılar” kolaycılığına sığınarak mı açıklayacaksınız yoksa Sayın Mahçupyan?"