Gazetecilerden 14 Aralık tepkisi: Basın gemisi batıyor

Gazetecilerden 14 Aralık tepkisi: Basın gemisi batıyor
Güncelleme:

Gazetecilerden 14 Aralık tepkisi: Basın gemisi batıyor

Gazetecilerden 14 Aralık tepkisi: Basın gemisi batıyor

İktidarın medyaya yönelik baskı politikası ve muhalif gazetecileri sindirme çabasına tepkiler büyüyor. Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, Türkiye’de sadece medyanın değil, tüm kesimlerin baskı altında olduğunu belirterek, “Basın gemisi batıyor. Battığı zaman da sağcısı, solcusu, muhafazakârı olmayacak.” dedi.

İstanbul Enstitüsü ve Pak Medya İş Sendikası'nın düzenlediği ‘Türkiye'de Basın Özgürlüğü ve Demokrasi / Türkiye'de Basın Özgürlüğü Nasıl Sağlanır?' konulu panelde, medyaya yönelik baskılar masaya yatırıldı. Elite World Otel'de düzenlenen toplantıda hükümetin özgür medyaya darbe girişimlerine tepki gösteren gazeteciler her kesime ‘basın özgürlüğüne' sahip çıkmaları çağrısında bulundu. Panele katılan konuşmacıların görüşleri özetle şöyle:

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı:Türkiye'de sadece medya değil, tüm kesimler baskı altında. Basın gemisi batıyor. Battığı zaman da sağcısı, solcusu, muhafazakarı olmayacak. Mutlak bir itaat, el öpme, etek öpme, ayakaltı öpme. Arzu edilen şey bu. Mesela Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan baskın. O dergi basılırdı basılmazdı bunun tartışması, basın ilkeleri tartışması ayrı bir konu ama en basitinden şuna karşı çıkmamız lazım; buna karşı çıkmayanlar gazeteciliği bırakmalı. Bir gazete yayınlanmadan yapılan polis kuşatması ancak ve ancak olsa olsa ya darbe dönemlerinde olabilir, yahut da cuntayla yönetilen bir ülkede olabilir. Neredeyse eli kalemli adamlar eli bıçaklı IŞİD militanları gibi konuşuyor. Kanun, Anayasa, yasa bunların hepsi askıya alınmış durumda. İşadamları, sivil toplum örgütleri, partiler baskı altında. Bir an önce takıntı ve saplantılarımızdan vazgeçip farklı hayat tarzlarımıza rağmen birleşip basın özgürlüğünü savunmak ve ‘bu faşizmdir' demek boynumuzun borcudur. 30 yıl sonra alnımızın açık olmasını arzu ediyorsak bunu yapmaya mecburuz. Sesimizi çoğaltıp, yeni yeni gazete ve dergilerle belki de bunu yapmalıyız.

Bugün Gazetesi yazarı Orhan Kemal Cengiz: 14 Aralık, boş bir operasyon. Sulh ceza hakîmi 14 saat ara verdi. Bu görülmemiş bir şey. O karar vermeyince eşime döndüm dedim ‘Demek dosya bomboş ve serbest bırakamıyorlar.' Çünkü arkada çok büyük bir tazyik var. Ekrem Bey’i bırakıp Hidayet Bey’i alalım diye düşündüler galiba. Diğer taraftan 6 gün boyunca gözaltı ciddi bir hak ihlali. Neden altı gün tuttunuz sorusuna cevap vermek için Hidayet Bey’i tutukladılar. Ekrem Bey'in bugün dışarıda olmasını şuna borçluyuz: Adliye önünde kararlılıkla bekleyen insanlar, dünya basını ve AB'den gelen tepkiler. Bunlar Türkiye'de demokrasi mücadelesi açısından neler yapmamız gerektiğini işaret ediyor.

Cumhuriyet Gazetesi Köşe Yazarı Aydın Engin: 4 Aralık'ta Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonu'na yönelik operasyonlarla cadı avının yeni perdesi açıldı. Bundan sonraki ikinci olay, benim de içinde bulunduğum Cumhuriyet Gazetesi'nin Charlie Hebdo'yu yayımlaması oldu. Facebook üzerinden ‘Cumhuriyet'i yakalım, yıkalım' çağrısı yapıldı. Adres ve saat verildi. Yasaklanan internet siteleri meselesi de sandığımızdan daha geniş ve yaygın hale geldi. 45 yıldır bu işi yapıyorum, medya olarak en zor günleri yaşıyoruz. 

Gazeteci yazar Mümtaz’er Türköne: Birileri biat edin diyor. Fetva merkezinden çıkan kararlara göre bir İslam oluşturuluyor. Bu dönem bitecek. Bu statüko sürdürülebilir bir durum değil. İnşaat sektörünü çeviremeyen bir Türkiye’nin bu medya düzenini de işletmesi mümkün değil. Çarklar işlemiyor artık. Rant yaratma ve yeniden dayatma sistemini bir daha düşünmemiz ve kurallar koymamız lazım.

Gazeteci Yavuz Baydar: Bir nefret söylemi var. Bir de bu nefreti kabartan bir hükümet var. Çok ciddi bir rejim krizi ile karşı karşıyayız. Anayasa şu an askıda. Türkiye yönetilemeyen bir süreç yaşıyor. Mesleki anlamda sıfırlama sorunu ile karşı karşıyayız. Şu anda editoryal bağımsızlık yok. Yazı işleri, açık hava hapishanesine dönmüş durumda. Türkiye'nin bu rejim krizi aşılmadan, özgürlükçü, demokratik ve mutabakata dayalı bir Anayasa'ya kavuşmadan düze çıkamayacağını düşünüyorum.

 

Türkiye'nin önde gelen gazetecileri, İstanbul Enstitüsü ve Pak Medya-İş Sendikası'nın birlikte organize ettiği panelde basın özgürlüğüne yönelik saldırılar hakkındaki görüşlerini dile getirdi.

Ya bendensin, ya düşmanımsın anlayışı hakim

Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz: Özgürlük ve demokrasi bir bütündür. Ya bendensin ya düşmanımsın anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunun ‘yeni Türkiye' söylemiyle gündeme gelmesi farklı bir çelişki. 12 Eylül darbesinde Anayasa'yı eleştirdiğimiz için 476 gün, 28 Şubat döneminde ise 1 ay gazetemiz kapatıldı. Risale-i Nur'un basımının kamuya mal edilerek devletleştirildiği süreçte konu CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü. Temennimiz keyfilik ve hukuksuzlukların yargı freniyle durdurulması. Suya sabuna dokunmadığı müddetçe herkes özgür kabul edilebilir, ama suya sabuna dokunmadan da temizlik yapılmıyor.

Gazeteci Suna Vidinli: Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırıyı kınamak, dergide yayınlanan karikatürleri yayınlamayı savunmak değildir. Bu iki olgunun birbirinden ayrılması gerekiyor.

Gazeteci yazar Ayhan Aktar: Bir milletvekilinin VIP atamalarından sonra, ‘Kur’an'da ayet var, her Müslüman’ın akrabasını koruyup kollaması lazım' açıklamasından sonra İslamcılık bitmiştir. Öyle bir dönem yaşıyoruz çatır çatır çöken, üstümüze çöken bir şey var.

Pak Medya-İş Genel Başkanı İsmail Topçuoğlu: Daha fazla özgürlük vaadiyle iktidara gelenlerin vaat ettiklerinin tam tersini yaptıklarını görüyoruz. İktidardaki otoriterleşme, tek adamlık ve Baas rejimini andıran gelişmeler sebebiyle yalnız medya değil toplumun tümü ağır tehdit altında.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil: Türkiye, makuliyet sınırlarının zorlandığı tehlikeli bir dönemde. Yıllardır farklılığın zenginlikler olduğu düşüncesiyle çalışmalar yapıyoruz. Şimdilerde farklılıklardaki kavgaları önleyelim derken, farklılığı barındıran zemin kaybolmakla karşı karşıya.

İstanbul Enstitüsü Başkan Yardımcısı Savaş Genç: Türkiye'de medyanın devletleşmesi, yarı resmi hale getirilmesi, finans kaynaklarının kontrol edilmesi basit bir olay değil. Basın özgürlüğüne ve haber alma hakkına getirilen bu kısıtlama kabul edilemez.

Yazar Lale Kemal: Türkiye'de demokrasi yok ki medya özgür olsun. Geçmişte vesayetçi gazeteciler vardı, şimdi tetikçiler var. Charlie Hebdo çok ciddi tartışmaları tetikledi. Ve birçok soruyu da beraberinde getirdi. Tabu olan birçok şeyi yıkıp yıkamayacağımızı göreceğiz. Ne ölçüde ifade özgürlüğüne katkıda bulunabilecek bunu göreceğiz.

Panele konuşmacı olarak katılan diğer isimler ise şöyle: Cihan Haber Ajansı Genel Yayın Müdürü Abdülhamit Bilici, avukat Erdal Doğan ve avukat  Bilal Çalışır ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Kurucu Üyesi Ufuk Uras.

Medya kutuplaşmadan kurtulup, demokrasi ve özgürlüğü savunmalı

‘Türkiye'de Basın Özgürlüğü ve Demokrasi' konulu panelin sonunda medya ve ifade özgürlüğünü içeren sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede, medyanın sorunlardan kurtulması için kendi içindeki kutuplaşmayı bitirmesi gerektiğine vurgu yapıldı. Yavuz Baydar,  Savaş Genç ve İsmail Topçuoğlu’nun açıkladığı bildirge, özetle şöyle:

Demokrasilerde medyaya yönelik, darbe dönemlerini andıran uygulamalar sürmektedir.

Medya özgürlüğü ile ifade özgürlüğü, örtüşmekle birlikte aynı kavramlar değildir. Türkiye'de esas olarak haber alma özgürlüğü hiç olmadığı kadar sansür, baskı ve engellemeye maruz kalmaktadır.

Bireylerin haber alma hakkı engellenerek, habere erişim zorlaştırılmakta; internet yasakları artmaktadır.

Herhangi bir yasal dayanağı olmamasına rağmen yayın yasakları genel kural haline gelmiştir.

İktidar ve medya patronları arasında karşılıklı çıkar ilişkileri ile şekillenen sektör yapılanmaları medya özgürlüklerinin önünde engel oluşturmaktadır.

İşten çıkarmalar 'cezai yaptırım' niteliği kazanmıştır.

TMSF, medya organlarının kim tarafından sahiplenileceğini belirleyen iktidar aracına dönüşmüştür.

TRT ve AA birer 'kamu yayıncısı' olarak faaliyet göstermemektedir.

TAVSİYELER

Medya ile ilgili uygulamalarda AB normlarındaki evrensel kriterler esas alınmalı.

Medya kendi içindeki kutuplaşmadan kurtulup, özeleştiri yaparak demokrasi, özgürlükler ve mesleki ilkeler çerçevesinde faaliyet göstermeli.

Medya dönemsel değil, ilkesel olarak demokratik değerleri savunmalı.

Meslek örgütleri ve STK’lar, medyadaki çoksesliliğin kaybolmaması adına iktidar kontrolündeki fiilî tekelleşmeleri engelleyecek girişimlerde bulunmalı.

MEDYADA SENDİKALAŞMA

Basın özgürlüğünün ve editöryal bağımsızlığın savunulmasında sendikalar önemli araçlardandır.

Medya yöneticileri, çalışanlarının sendikalara üye olmasına imkan vermeli, hatta bunu teşvik etmeli.

Medya çalışanları, sendika üyeliği konusundaki anayasal haklarını kullanmakta daha cesur davranmalı.