Süzal, Erdoğan'ın Obama ile görüşemediğinin itirafını yazdı

Süzal, Erdoğan'ın Obama ile görüşemediğinin itirafını yazdı
Güncelleme:

Gazeteci Savaş Süzal, Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Obama arasındaki diyalogu yazdı, uzun süredir görüşemelelerinin nedenlerini sorguladı :

 

İç politikadaki seviyesizlik, dış politikaya da taşındı. Erdoğan, nihayet, ABD Başkanı Obama ile görüşemediğini itiraf etti. İtiraf etti etmesine de açıklama, itiraftan çok, sanki onlar istiyor da bizimki yüz vermiyormuş havasında. Öyle bir tarz ki sanki bizimki küs, Obama’yı aramıyormuş tarzında. Hem de nedenini açık etti, Suriye konusundaki beklentilerinin karşılanmaması yüzündenmiş küslük. İyi de Suriye konusundaki beklentilerle ilgili, geçen seneki toplantılarda, neler olduğu sır değil ki artık. 
Orada, Beyaz Saray’da, Obama’ya parmak sallama sonucu, toplantının nasıl bittiği, MİT Müsteşarı Fidan’ın raporunu, Amerikalıların nasıl dinlemediği falan, çok yazıldı, çizildi. Ama bizimkine bakarsanız, işler öyle değil. Tabii yerseniz. Sanırsınız, Obama bizimkinin değil, bizimki, onun patronu. Beyaz Saray bahçesindeki, şemsiyeli hali görmemiş olanlar için. Bana hiç de inandırıcı gelmedi, kolayca yenilebilecek bir açıklama değil. 
 

Oysa işin tersi, Beyaz Saray, Erdoğan’ın telefonlarına çıkmıyor ve Ankara’dan gelen görüşme talepleri, ya ABD Başkan Yardımcısı Biden’a veya Dışişleri Bakanı Kerry’ye yönlendiriliyor. Bu arada, Davutoğlu’nun, ABD Dışişleri Bakanı’nın aramaları ile ele alınan konular, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf veya Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü tarafından, derhal açıklanıyor. Ardından bazı ek ayrıntılar, görüşmelerin içeriği ve geçilen fırçalar da, zaman geçirilmeden, derhal Amerikan basınına sızdırılıyor.  
 

Bu arada Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, Feridun Sinirlioğlu da, Washington’da. İki ülkenin, Suriye ve Irak ağırlıklı çalışma grubuna, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Burns ile eşbaşkanlık ediyorlarmış. Bu da ABD Dışişleri Bakanlığı basın toplantısında sözcü tarafından açıklandı. Çalışma grubu, terörle mücadele, güvenlik konuları ve mülteci sorunlarını da ele alıyormuş. Yani Amerikan tarafı, bundan sonra ne yapacakları konusunu, Ankara’ya dikte ettiriyor anlaşılan.  
 

İçerideki itibarsızlık, oldukça yayılmaya, sâri bir hastalık gibi herkese bulaşmaya başladı. Bakın bizimkilerin bavul bavul para taşıdıkları Libya’da, bugünlerde, günde 40 kişi ölüyor. Filistin’de çatışmalar sürüyor ve ne yazık ki sular durulmuyor. Mısır arabulucu ve bir plan attı ortaya ateşkes için. Filistin olayları konusunda, tüm Arap dünyası destekliyor. Ama bizimki karşı. Neden? Çünkü devre dışı. Dışarıda kaldıkça da adalet ve sosyal eşitlik, demokrasi gibi inanmadığı konular üzerine nutkunu atıyor. 
 

Ankara, hâlâ Kuzey Irak’ta olanlar için suskun. Nedendir bilinmez, Gazze için Meclis’te gösteri yapanlar da, Türkmenler için sesini çıkarmıyor. Bizim rehin alınan, 40 kadar konsolosluk görevlimiz hakkında, hükümet kimseye hesap vermiyor ve daha da fecaati, konu üzerinde bir haber karartması var. Önce sen bizim vatandaşlarımızı koru, sonrada başkalarının haklarına sıra gelsin ve savun. Yok, böyle bir fecaat. 
 

Sevgili okurum, AB ve ABD’de, Türkiye konusundaki görüşlerde, çöküş, giderek daha da hızlanıyor. İsrail için koparılan yaygaraların altında, daha önce de yazdığım gibi ticari çıkarlar var. Ama ne yazık ki bir yandan bağıranlar, öte yandan ticari ilişkileri de hızla sürdürüyor. Önümüz bayram. Bu bayramda ne değişecek, neler etkilenecek belli değil. Ben bu seçimlerde, çok fazla bir şeyin değişeceğine de, inanmıyorum. Zira tüm iktidarlar döneminde, çıkar sağlayan gruplar, iktidar partisi dağılana kadar, bu işten vazgeçme yanlısı olmadığı da ortada. Türkiye hızla geriye gidiyor. 
 

Geçenlerde, benimle aynı zamanda yurt dışına gitmiş ve yıllarca dışarıda yaşamış bir arkadaşımla konuşuyorduk. Belki inanmayacaksınız ama Türkiye bizim yurt dışına gittiğimiz 1980’den şu anda 50 sene geride. Evet, modern telefonlar kullanıyor, daha modern otomobillere biniyor olabilirsiniz, ama kafa almış başını gerilere gitmiş. Ve ben bu durumdan da Türk kadınlarını suçluyorum. Bir yazar ne güzel tanımlamış, Türk kadını kendi katilini yetiştiriyor diye. Aynı fikirdeyim. Kadına yapılan baskı ve ezanın altında o kişiyi yetiştirenlerin suçu az mı? Aynı kasap bıçağını yalayan kurbanlık hesabı. 
 

Son konu; Çankaya’nın CHP’li belediyesinin spor kulüplerini kapaması. Duyunca şaşırdım. Yeni belediye başkanının, önceki başkanın borçlarını ödememek için bu yola başvurduğu söyleniyor. Aslında bu konuda belediyeler, birçok yerden uluslararası kaynak yaratabilir. Tam da gençler konusunda, CHP’nin AKP’yi eleştirdiği dönemde bu girişim, ne denli doğru, tartışılır.