Aslı Aydıntaşbaş'tan bir Davutoğlu analizi

Aslı Aydıntaşbaş'tan bir Davutoğlu analizi
Güncelleme:

Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, Ahmet Davutoğlu'nun Başbakan olması halinde en büyük sorunu medya ile yaşayacağını ileri sürdü, nedenlerini sıraladı.

Davutoğlu dönemi..

Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması durumunda Başbakanlık için en kuvvetli ihtimalin Ahmet Davutoğlu olduğunu neredeyse 2 ay önce yazdığımda, bazı arkadaşlar inanmamıştı.
Bir dostum ”Nasıl olur?” dedi ”Türk dış politikası tamamen çöktü. Orta Doğu’da batağa saplandık.Ak Parti’de Davutoğlu’nu asla başbakan yapmazlar.”
”Yanılıyorsun” dedim. ”Bu senin ve bazı köşe yazarlarının fikri. Ve sürekli kendi aksinizi duymaktan bunları veri kabul ediyorsunuz. Ancak iktidar partisinin böyle düşündüğüne dair bir emare yok...”
Tam tersine, medyadaki Davutoğlu algısının aksine, Erdoğan, kendi dışişleri bakanını hayli başarılı buluyor.
Peki sınırlarımızın ötesinde bizi bir girdap gibi çeken kaosa ne demeli?
Orada da, iktidarın içindeki ruh haliyle dışarıdaki algı arasında büyük fark var. Merkez medyada köşe yazarları, genelde Ahmet Davutoğlu’nu Orta Doğu’daki sıkıntıların sorumlusu olarak görüyor. Hatta çoğu zaman Erdoğan’ı doğrudan eleştirmek yerine, daha kolay bir hedef olan Davutoğlu’na yükleniyorlar.
Ancak uzun süredir görüyorum ki, iktidar cephesi ve Ak Parti delegesinin psikolojisi bambaşka. Onların durduğu yerden bakınca, Orta Doğu’daki mevcut istikrarsızlığın asıl nedeni, Arap Baharı sonrası (çoğunlukla Batı tarafından yapılan ya da olmasına göz yumulan) bir dizi ”haksızlık”. Erdoğan’ın konuşma metinleri ya da Türk dış politikasının genel istikametini incelediğimizde görüyoruz ki, iktidar partisi açısından Orta Doğu’da göze batan 3 temel sorun var:
1.Batı (ki bu genelde ”Washington” anlamına geliyor) Mısır’da demokratik yolla seçilmiş Müslüman Kardeşler iktidarının Sisi darbesi tarafından yıkılmasına izin verdi
2.Filistin-İsrail barış müzakerelerinde Hamas hâlâ muhatap alınmıyor ve Gazze’deki ambargo kalkmadı
3.Batı, Esad’ı devirmemeyi seçerek Suriye’den Irak’a uzanan bir Sünni isyanını tetikledi.  
Yukarıdakilere katılırsınız ya da katılmazsınız... Ancak net olan, Tayyip Erdoğan açısından Orta Doğu’daki sıkıntının, Ahmet Davutoğlu’nun dış politikası değil, Türkiye dışındaki faktörlerden kaynaklandığı. Erdoğan, ”Hay Allah Mısır’la ilişkimiz neden bozuldu? İsrail’le arayı niye düzeltemedik. Beşar Esad’la köprüleri neden attık” diye bakmıyor bu coğrafyaya. Tam tersine, Türkiye’nin Orta Doğu’daki yalnızlığının kendi siyasi tercihleri neticesinde gerçekleştiğini biliyor. (Burada Başbakan’ın danışmanı İbrahim Kalın’ın ”değerli yalnızlık” kavramını hatırlayalım.)   
Ayrıca Ahmet Davutoğlu, yurtdışında iyi-kötü bir marka oldu. Brüksel’den Moskova’ya tanınıyor.
Haliyle, Abdullah Gül’ün devre dışı olduğu bir denklemde, Erdoğan’ın hem global hem de Orta Doğu vizyonunu paylaştığı Ahmet Davutoğlu’na yönelmesi, hiç de şaşırtıcı değil.
Bunca kırıp-dökmeden sonra Ankara’nın önümüzdeki dönem (içeride ve dışarıda) bir ”restorasyon” niyeti varsa, akla gelebilecek başka bir isim de pek yok.

 

AHMET DAVUTOĞLU BAŞBAKAN OLURSA
-  Medyada genel kanı, Davutoğlu’nun ”parti işlerinden anlamadığı” ve başbakan olması halinde bile Erdoğan’ın Ak Parti’yi kolayca yöneteceği yolunda. Ancak Dışişleri Bakanı aslında ”örgütçü” bir isim. Bugün dışişlerinden tutun da, MİT, YÖK, Devlet Denetleme gibi kurumlara kadar bürokrasinin kilit yerlerinde ”talebeleri” var. Ayrıca 2015 sürecinde Ak Parti’ye taze kan sağlaması beklenen iktidara yakın düşünce kuruluşlarında da ağırlığı var.
-  Bu yüzden de Davutoğlu yeni makamına ”emanetçi” olarak değil 2015 seçimlerine yönelik bir iddiayla oturacaktır.
-  Ahmet Davutoğlu, Ak Parti iktidarına kadar kamuoyunda pek tanınmasa da 90’lardan beri muhafazakâr çevrelerde bilinen bir isimdi. Dış politika ötesi sağ-muhafazakâr siyasi kimliği Başbakanlık’ta daha net çıkacaktır.
-  Muhtemelen Davutoğlu’nun en büyük sorunu, medyayla olacaktır. Erdoğan Çankaya’ya çıktığında, medya yeni başbakana daha kolay yüklenme fırsatı bulacak, buna muhalefetten gelen eleştirileri de ekleyince, Davutoğlu kendini hiç de alışık olmadığı bir cadı kazanının içinde bulacaktır.