Akyol, adil yargılamayı yazdı

Akyol, adil yargılamayı yazdı
Güncelleme:

Hürriyet yazarı Taha Akyol, Çağlayan adliyesinde polislere yönelik süren hukuk sürecini, bir hakimin ifadesini zabıtlara geçirilmesini isteyen polise verdiği cevabı yazdı :

Adil yargılanma

ŞÜPHELİ sıfatıyla ifade veren (ve tutuklanan) polislerinden biri savunması için önemli gördüğü bir hususun zapta geçirilmesini istemiş fakat hâkim “Paşa gönlüm isterse zapta geçiririm” diyerek reddetmiş!

Halbuki sorgulanan kişi, kendi lehine gördüğü hususları dile getirmek ve araştırılmasını istemek hakkına sahiptir, sorgulamayı yapan savcı ve hâkim de bunu yerine getirmek zorundadır. (CMK madde 247)
Polislerin sorgulanmasında yaşanan usulsüzlükler hakkında Balyoz davasının başarılı avukatlarından Celal Ülgen’in sözleri şöyle:
“Ben yargıç olsam gözaltı süresi dolduğu için ifadelerini almam ve serbest bırakırım. Bu uygulamayı geçmişte yapan yargıçlar vardı ama başlarına gelmedik kalmadı. Eğer gerçekten yargıçsanız, emirle iş yapmayan yargıçsanız serbest bırakmalısınız. Avukatları dışarı çıkararak duruşma görülmez. Böyle bir şey olmaz...”
Av. Ülgen’in dava ayırımı yapmadan aynı hukuk ilkelerini savunması, kutlanacak bir davranıştır.

 

SORUŞTURMAYA GÜVENMEK

 

Evet, her konumda aynı hukuki ilkeleri savunmak... Üç yıl önce başka bir soruşturma hakkında yazmıştım: 
“Yargıya güven, yargının tarafsızlığı, adil yargılanma hakkı... Bütün bunlar sadece mahkemeye güven meselesi değildir. Dava açılmadan önce yürütülen soruşturmanın da tarafsız ve adilane yapıldığına toplum güvenebilmelidir.” (Hürriyet, 13 Ekim 2011)
Adalete güvenebilmek, sadece mahkemeye değil, soruşturmaya, soruşturmayı yapanlara da güvenebilmekle mümkündür.
Dün ve bugün toplumda böyle bir güven olduğunu söylemek mümkün mü?!
Öteden beri, adeta dönemsel olarak, siyasi konulu davalarda güç sahiplerine karşı hukukun üstünlüğünü savunmak gerekiyor. Halbuki hukuku bilhassa hukukçular üstün tutmalıdır.

 


KANUN VE HUKUK

 


Endişeler sadece soruşturmalar sırasında yaşanan bu tür olaylardan kaynaklanmıyor. 17 Aralık’tan itibaren polis ve yargıda yapılan atamalar, değiştirilen yönetmelikler, çıkarılan kanunlar, kurulan sulh hâkimlikleri ve bu hâkimliklere tavırları belirli hâkimlerin getirilmesi...
Yürütme erkinin beklentilerinden farklı karar veren hâkimlerin “paralel, haşhaş çekmiş, hain” diye siyaseten linç edilmesi... 
Ve son sorgulamalarda görülen teamül dışı davranışlar.... İster istemez “adil yargılanma hakkı” konusunda endişelere yol açıyor.

 


ADALET DERLER Mİ?

 

Vicdanlı ve tarafsız savcı ve hâkimlerin bile vicdanlı ve tarafsız davranmalarının yine zorlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde bir de “taraflı” davranışlar olursa... Merhum Ziya Paşa’nın yüz elli yıl önceki feryadı: “Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?!”
Adalet ve yargıyla ilgiyle sorunlarımız ne kadar köklü, görüyor musunuz? Yargı bağımsız ve tarafsız olmadıkça bu yaralar kapanmaz.
Benim otuz yılı aşan gazetecilik hayatımda da hukuk yazmak zorunda kalmadığım dönemler maalesef azdır.

 


HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ

 

Bizim tarihimiz, yargıyı kullanarak siyaset yapma teşebbüslerinin örnekleriyle doludur: Divan-ı Harpler, İstiklal Mahkemeleri, Yassıada, Sıkıyönetim Mahkemeleri...
Benzer şeyleri, anayasal hukuk devleti bünyesinde mahkemeleri etkileyerek, ürküterek, “özel yetkiler”le ve “özel hâkimler”le donatarak yapınca adaletsizlik değişmiyor... 
Adaletsizlik duygusu toplumda mağduriyetler, büyük gerilimler yaratıyor... 
Yüzyıldır yaşadığımız budur!
Hukuku, bütün ideolojilerin ve bütün siyasi çıkarların üstünde tutabilmek için çok çaba göstermemiz gerekiyor.
Hukuk yazmak zorunda kalmayacağım mutlu bayramlar diliyorum.