Kekeç, Berberoğlu'nun CHP üyeliği sonrası patladı

Kekeç, Berberoğlu'nun CHP üyeliği sonrası patladı
Güncelleme:

Star yazarı Ahmet kekeç, Hürriyet eski GYY'si Enis Berberoğlu'nun CHP Parti Meclisi'ne seçilmesi sonrası adeta patladı, Doğan grubuna sert sözlerle yüklendi.

Hele bir "yandaş" de ümüğünü nasıl sıkıyorum !

Hürriyet’in yazı işleri müdürlerinden biri (hemen ismini de yetiştirelim: Tufan Türenç), Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği kurultayda çoraplı ayaklarıyla masaya fırlamış, “Yaşa, varol Kılıçdaroğlu” diye münasebetsizce tempo tutmuştu. 

İş üstünde yakalandığı halde, hiçbir şey olmamış gibi görevine devam etti.

Bir de CHP’nin resmi üyesiydi...

Çiğnemeye pek meraklı oldukları Doğan Medya Grubu İlkeleri’nde ne yazıyor?

Dikkatle okuyalım: “Gazeteci, mesleki çalışmalarını her türlü çıkar ve nüfuz ilişkisinin dışında tutar; gazetenin ya da gazetecinin itibarını sarsacak türden bir faaliyet ve organizasyon içinde olamaz, herhangi bir profesyonel spor kulübünde ve herhangi bir siyasi partide aktif görev alamaz.”

Bu gazetenin bir de, şu sıralarda CHP’de aktif görev alan, yani milletvekili olan bir başyazarı vardı.

Hemen onun da ismini yetiştirelim: Oktay Ekşi.

Oktay Bey, gazetecilik yaptığı dönemlerde, hep, siyasi bir varlık gibi davrandı.

Gazeteci değil, dava adamıydı...

Davası (burası hoşuna gidecektir) Türkiye’yi çağdaşlaştırmak, uygar Batı’ya yaklaştırmak ve Kemalizm’in ilkelerini egemen kılmaktı. Bir de, olabiliyorsa, ülkenin CHP tarafından yönetilmesini sağlamak...

Dava adamı Oktay Ekşi’yi, ülkeyi 27 Mayıs’a götüren öğrenci nümayişlerinde tanıdık.

Çok sevdik.

MBK üyeleri de çok sevdiler.

Hemen onu darbenin “Kurucu Meclisi”ne aldılar.

Dava adamı Oktay Ekşi, bize anayasa yapacaktı... Yaptı da...

İlerici kesimin gelmiş geçmiş en iyi anayasa kabul ettiği 61’in korporatist anayasasında değerli gazeteci Oktay Ekşi’nin imzası vardır.

Sonra MBK tarafından “taltifle” Londra’ya gönderildi.

Londra serüvenini müteakip, mesleğe döndü ama bir yanıyla siyasetin içindeydi. Siyasi sonuçları olabilecek yazılar yazdı. Bol manipülasyon yaptı. Bir siyasi varlığın gerçekleştirebileceği ne kadar“iş” varsa, hakkıyla hepsinin üstesinden geldi.

Sonra onu CHP’nin uzantısı olan (çünkü CHP kapatılmıştı) bir partide gördük. Yine çok sevindik. 12 Eylül yönetimi partileşmeye izin verince, bu kez, Erdal İnönü’nün kurduğu (yahut İnönü’ye kurdurulan)SODEP’e katıldı. Önce Genel Sekreter Yardımcısı ve parti sözcüsü, sonra Genel Başkan Yardımcısı oldu.

Milletvekili adaylığı (Evren tarafından) veto edilince, naçar, yeniden başyazarlığa döndü.

Bundan sonrasını biliyorsunuz:

Basın Konseyi macerası... Uzun başyazarlık görevi... Yazdığı “Bunlar analarını da satarlar” temalı “edebi” ve “terbiyevi” makaleden sonra gazeteden şutlanması ve CHP’ye başvurup milletvekili seçilmesi...

Bağımsız gazete Hürriyet’in “başyazarlık” koltuğunu yıllarca işgal etmiş şahsın durumu böyle... Yazı işleri müdürünün durumunu (nasıl masaya tırmandığını) biraz yukarıda anlatmıştım.

Bu gazetenin bir de genel yayın yönetmeni var...

Daha doğrusu, vardı...

Hemen ismini yetiştirelim: Enis Berberoğlu.

Görevden alınır alınmaz CHP’ye koştu ve Parti Meclisi üyeliğine seçildi. Hürriyet’le “parasal” ilişkisi devam ediyor. Dün itibariyle bu ilişki kesildiyse, bilemem. Kesilmediyse kıyamet kopmalıdır. (Görevden alınır alınmaz koştuğu mecralardan biri de Halk TV’dir... Koştu ve Erdoğan hakkında terbiyesizce açıklamalar yaptı.)

Bu gazetenin bir de Yozgat kökenli Beyaz Türk özentili yazarı var.

Önceki gün, CHP’lileri ve CHP yandaşı gazetecileri stüdyoya toplamış, kendi aralarında top çeviriyorlar... Çiçeği burnunda CHP PM üyesi Tuncay Özkan, “Ben çok Kur’an okurum... Babaannem de başörtülüydü... Ben de çok dindarım...” diye duygusal replikler atarken, bir başka bağımsız gazeteci Utku Çakırözer yandan sufle veriyor: “Topa gir... Hadi topa gir...” Yozgatlı zat da olup bitenleri sırıtarak izliyor.

İşte “bağımsız” gazete Hürriyet ve çalışanlarının halleri...

Demek ki CHP yandaşı olunabilir... Hatta CHP’de “ileri saflarda” siyaset de yapılabilir. Ama AK Partili olunamaz...

Öyle mi?

Eh, bir daha duyarım, sırıtarak ve arsız bir inatla “yandaş” dediğinizi...

Hele bir deyin!