Kerem Altan, Hürriyet-Sabah savaşını yazdı !

Kerem Altan, Hürriyet-Sabah savaşını yazdı !
Güncelleme:

t24 sitesi yazarı Kerem Altan, bugünkü yazısında Sabah ve Hürriyet'in son günlerdeki tekrar başlayan polemiklerine değindi.

Çamur güreşçileri

Yayına, özellikle erkekler için oldukça can sıkıcı bir haberle başlamak istemezdim ama rivayete göre dertler paylaştıkça azalır…


Haber şu: İtalyan bilim insanları, sanki dünyada başka hiç sorun yokmuş gibi sabahlara kadar çalışıp kadınlarda aslında “G noktası” olmadığını ortaya çıkarmışlar…

Aferin…

Tüm teamüller yine yerle bir oldu anlayacağınız…

“Kadınların orgazm olabilmesi için tek bir noktadan değil birçok noktadan uyarılmaları” gerekiyormuş…

Ben de buradan yetkilileri uyarıyorum ve soruyorum; emin misiniz, son kararınız mı?

Sizlerin de hak vereceği gibi bu soruyu sorarak önemli bir noktaya parmak bastığımı düşünüyorum çünkü ileride yaşanacak bir karar değişikliği, onarılması zor hasarlara yol açabilir, yuvalar dağılabilir, ilişkiler bitebilir…

O nedenle bu tip konularda emin olmadan bir sonuca varmak yanlış olur…

Haberin insanın kafasını iyice karıştıran bir başka bölümü ise diğer “hassas” noktalarla ilgili net bir ipucunun verilmemesi…

“Herkesin G noktası kendine” gibi bir havaları var…

Ne yapalım deneyerek bulacağız artık biz de… Döndük dolaştık yine başladığımız yerdeyiz…

Bir yandan da işi iyice matematiğe, geometriye döndürdüler sonunda; “A noktasından hareket eden bir yolcunun, varması gereken noktalardan her şeye rağmen eli boş dönerse, enerjisini toplayıp tekrar yola koyulmak için ne kadar zamanı vardır, yaşayacağı ‘itibar’ kaybı ciddi boyutlarda olur mu? Olursa, yüzde kaç olur veya onarılabilir mi?”

Bu “nokta” haberi yeterince moral bozucu olmadıysa, biz alıştığımız ve artık müptelası olduğumuz, “cennet vatanımız”ın bir eşi daha bulunmayan ve her defasında bir önceki günü aratan acıklı gündemine dönelim…

Değinilmesi gereken o kadar çok nokta var ki, insan ülke gündemini mi takip ediyor yoksa “G noktaları”nı mı arıyor anlayamıyor…

Yine de üzerine konuşulacak onca konu varken ben bugün Türk basınının iki “köklü” gazetesinden bahsetmek istiyorum…

En son Soma faciası sırasında alenen bir tartışma yaşayan Sabah ve Hürriyet şimdi de 25 Aralık soruşturmasına verilen takipsizlik kararı üzerinden bir kavgaya tutuştu…

Didişme Sabah’ın 3 Eylül tarihli nüshasında sürmanşetinden verdiği, “Doğan’dan Paralel tetikçiliğe devam” yazısıyla başladı.

Bir gün önceki, yani 2 Eylül tarihli Hürriyet gazetesinin, “Dosya kapandı” manşetine takılmış Sabah…

Herhalde spotta isimlerinin geçmesinden rahatsız olmuşlar: “Savcılık, 25 Aralık’ta başlayan rüşvet, Sabah gazetesi havuzu, TÜRGEV Vakfı ve El Kadı soruşturmasında 96 kişi için takipsizlik verdi.”

İçeride de “Fezlekedeki iddialar” bölümünde Sabah’ın adı geçiyor. Bu da bardağı taşıran son damla olmuştur sanırım. 

Hürriyet’i, “Yargının ‘darbe girişimi ve casusluk’ olarak tescillediği iftiraları tek tek sıralayıp, kamuoyunda algı yaratmaya çalışmak”la suçlayan Sabah gazetesi (kişi karşısındakini kendisi gibi bilir), belli ki “uzun adam”ın talimatıyla, zaten epeydir iktidara yanaşan, neredeyse gazetenin tepesine altın harflerle, “Türkiye Türklerindir, Aydın Doğan ise muktedirin” yazacak olan Hürriyet’i tamamen rehin alma peşinde…

Dikkatli takipçiler, Erdoğan’ın zaman zaman, “28 Şubat’ta medya ve sermayeye dokunulmadı, onlar da yargılanacak” diyerek, Aydın Doğan’a karşı açık tehditlerini hatırlar…

Sabah’ın yeni bir saldırının fitilini ateşlemesinden belli ki eğer Aydın Doğan tamamen yola gelmezse, Erdoğan Çankaya’dan yürüttüğü “paralel yapı” operasyonlarını bitirir bitirmez 28 Şubat’ın medya ayağına el atacak… Ya da alıştığımız üzere atarmış gibi yapıp Doğan’ın ödünü patlatacak…

Hürriyet ise dünkü sayısında Sabah’ın salvosuna birinci sayfasından cevap verdi…

Uzun uzun art niyet taşımadıklarını anlatmaya çalıştıkları, “Sabah gazetesine zorunlu bir yanıt” başlıklı yazıdaki, “Atma Recep din kardeşiyiz” dedirten bölümler emin olun birbirinden kirli iki kurumun mahalle kavgasından daha dikkat çekiciydi… 

Mesela, “Hürriyet, her zaman demokrasiden, hukukun üstünlüğü ilkesinden ve bu çerçevede meşruiyet çizgisinden yana olmuştur. Hukuk ve meşruiyet çizgisi dışına çıkan hiçbir hareketin, yapılanmanın yanında olmamız söz konusu olamaz” lafları karşısında sorulacak tek bir soru var aslında…

Çevik Bir’i hatırlar mısın Hürriyet?

28 Şubat’ta “hukuk ve meşruiyet çizgisi dışına çıkan hareketle” ilgili de söyleyebileceğiniz bir şeyler var mı?

Peki ya Sabah? Onların Çevik Bir’le ilgili anılarından da bahsetmemek olmaz şimdi…

28 Şubat dönemini yaşayanlar bilir… O dönem hem Sabah hem de Hürriyet askerlerin emrine amadeydi… Bir dediklerini iki etmez, hatta bazen asker talep etmez, onlar gereğini yerine getirirdi…

Toplumu her gün yalan haberlerle manipüle edip, darbe koşullarını hazırlama konusunda birbirleriyle yarışırlardı… Yalnız değillerdi tabii ki… Medyanın büyük bölümü de kontrolleri altındaydı…

Post modern darbede askerden daha çok emeği vardır bu iki gazetenin… 

Devam eden tartışmayı izleyenler ve bu iki yayın organının geçmişlerindeki günahlarının da farkında olanların, “Aynı cehennemin çocukları kavga ediyor” demekten başka çaresi yok…

Aslında öyle uzaklara gitmek de gerekmiyor… Sadece bu iki gazetenin, Ethem Sarısülük’ün katili polis Ahmet Şahbaz’a verilen “ödül”le ilgili haberi dünkü sayfalarına nasıl yansıttıklarına bakarsak, geçmişte olduğu gibi bugün de muktedirin emrinde olmaktan vazgeçemediklerini açık bir şekilde görürüz…

Onlar yine istiyorlarsa yıllardır içinde debelendikleri çamur yığınında “Kim daha temiz?” kavgasına devam etsinler ama hiç inandırıcı olmadıkları gibi dışarıdan bakanlara da çamur güreşçilerinden farklı gözükmüyorlar…

Şimdilik değinmek istediğim noktalar bunlar…

Bu konular belki kimseyi zirveye ulaştırmaz ama tatmin olmadıysanız, haftaya tekrar deneriz…

Ama lütfen siz de biraz kendinizi vermeye çalışın… Bu işler öyle tek tarafın gayretleriyle olmaz çünkü…