Neslihan Yargıcı: TV'lerdeki moda programlarının modada yerleri yok

Neslihan Yargıcı: TV'lerdeki moda programlarının modada yerleri yok
Güncelleme:

Neslihan Yargıcı: TV'lerdeki moda programlarının modada yerleri yok

Neslihan Yargıcı: TV'lerdeki moda programlarının modada yerleri yok


'Siyahlı kadın', 'çılgın modacı' olarak bilinen Neslihan Yargıcı, televizyonlarda yayınlanan moda programlarını topa tuttu. Programların hiçbirini seyretmediğini söyleyen Yargıcı, "Bu programların modada hiçbir yerleri yok. Modada da hiçbir yerleri yok. Tamamen bir televizyon programı. Oraya gelen şöhret olmak için geliyor, o masada oturan da para kazanıyor, televizyon da para kazanıyor, reklam alıyorlar, bu kadar, bitti." ifadesini kullandı.

İpek Üniversitesi Gazetecilik Kulübü’nden Şevval Aydın’ın sorularını cevaplayan ünlü modacı Neslihan Yargıcı, Türkiye’de modanın geçmişinin fason atölyeciliğinden geldiğini söyledi.

'TÜRKİYE TASARIM AÇISINDAN ZAYIF'

Türkiye’nin tasarım açısından çok zayıf olduğunu belirten Yargıcı, "İstanbul moda olarak hiçbir yerde değil. Çünkü İstanbul’un geçmişi, Türkiye’nin geçmişi fason atölyeciliğinden geliyor. Yani moda yaptıklarını zannediyorlar fakat yurt dışına imalat yaptılar senelerce. Moda ile o bağlantı hala kurulmuş değil. Modacıları kalıcı değil gidici olarak görüyorum. Kalıcı modacı yok, heveskarlar çıkıyor, sistem onları eritiyor ve gidiyorlar. Dünyaya açılmadıkça ki açılmıyorlar, çünkü dışardan kopya ettiğiniz şeyle tekrar dışarıya açılamazsınız. Yurt içinde de talepler biraz ağır konuşacağım ama görgüsüzce. Dolayısıyla onlar da ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bir kısır döngü içerisinde boğulmaktalar. Bunları bilinçli eğitim görmüş kişilerin alıp çıkartıp doğru noktalara getirmesi lazım. Geçen yıllarda çok kaybedilmiş emekler ve yanlışlıklar var." değerlendirmesinde bulundu.

'ARTIK MODACILARA GEREK KALMADI'

Artık modacılara gerek kalmadığını öne süren Neslihan Yargıcı, şöyle konuştu:
"Şu değişti; eskiden düşünsenize koskocaman bir salonda büyük bir masa, on kişi yirmi kişi yemek yiyor ve dönem kıyafetleri; kabarık eldiveni, takım dantelleri, el örgüsü, vs. var. Batılı sistem ile ilgili konuşuyorum çünkü neticede modanın hareketlendiği yer orası. Bugün ne oldu; o kadar büyük bir yerde bir masada, yirmi kişinin yemek yediği yerde, yirmi tane masa, bir masada iki kişi yemek yiyebiliyoruz restoran adı altında. Böyle bir dönüşüm oldu. Dip dibe yemek yiyoruz. ‘Ne kadar da küçük ne kadar da şirin’ bir yere geldik diyoruz. İnsan düşünemez şurada yediği, konuştuğu, yan masadaki insanla nerdeyse bir bütün oluyor. Buralara geldik. Kıyafetler minimalize oldu, ne etek giyen var ne jüpon giyen var, ne dantele emek verecek insan kaldı ne de dantel giyecek halimiz kaldı. Ne oldu dünya bambaşka bir yere gidiyor. Bu benim keşfimde, kendi bakış açımda 1996 senesinden itibaren başladı. Yani 2000 öncesinde böyle bir hazırlık başladı bilinçli olan kişiler tarafından. Çünkü markalar 70 sonlarında veyahut ortalarında doğdu; bildiğimiz dünyaca meşhur efsaneler Loren, Armani, Kenzo, o dönemin modacıları 70 senelerinde oluştu. Marka olmak, marka giymek, tarz yapmak, tarz edinmek tarz satmak gibi. Ama ne zamanki 90’lar bitiyor kimse kimsenin tarzına girmek istemedi. Kendini bilen insan başkasının tarzına girmiyor. Ne yapıyorsunuz, kendinizi tanıyorsunuz, birey oluyorsunuz, empoze edilen şeylere yok kardeşim bu bana yakışmaz ben bunu almam diyorsunuz. Mağazaya girdiğiniz vakit size sunulan şeye teşekkür ederim, bu benim tarzım değil diyebilmeniz lazım ki size hazırladıklarını sandıkları kişilerin peşinden gitmeyin diye. Yoksa bir tek tiplik başlıyor, kişilikten gidiyor." cihan