Medya kuruluşlarından büyük tepki: Halkın haber alma özgürlüğünü yok ediyorlar

Medya kuruluşlarından büyük tepki: Halkın haber alma özgürlüğünü yok ediyorlar
Güncelleme:

Medya kuruluşlarından büyük tepki: Halkın haber alma özgürlüğünü yok ediyorlar

Medya kuruluşlarından büyük tepki: Halkın haber alma özgürlüğünü yok ediyorlar

Ankara Savcısı Serdar Coşkun’un seçimlere 3 hafta kala Ulaştırma Bakanlığı’na yasalara aykırı olarak ‘muhalif medyayı susturma talimatı’ gönderdiği ortaya çıktı.

Kamuoyundan büyük tepki çeken ve şaşkınlıkla karşılanan skandal talimat, muhalefetin sesini duyuran televizyon, radyo ve internet sitelerinin iletişim altyapılarını kapatmayı hedefliyor. Daha önce Anayasa’ya aykırı şekilde vatandaşların fişlenmesi talimatıyla gündeme gelen Savcı Coşkun, tek tip medyayı hedefleyen son girişimiyle Anayasa’nın 30’uncu maddesini ihlal ediyor. Medyayı susturma girişimine basın meslek kuruluşlarından tepki yağdı. Tepkiler özetle şöyle:

Tek hedefleri, seçim öncesi muhalefeti baskı altına almak

Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay: Ben böyle bir yazının yazıldığına ihtimal vermek istemiyorum ama anlaşılıyor ki bu da sürpriz değil. Havuz medyası yetmedi bunlara, havuz yargısını devreye sokuyorlar. İktidardan başkası konuşmayacak, yazmayacak, görüşlerini açıklamayacak. Tek kale kendileri oynayacaklar. Türkiye’de yargı iktidara bağlı olunca bu tür tarihe geçecek diktatörce uygulamalar olabiliyor ne yazık ki. Tek hedefleri seçim öncesi muhalefeti nasıl baskı altına almak. Elbette bu uygulamalara şu ya da bu şekilde direnen insanlar olacaktır. Bu kararları alanlar, yakın geleceğin sanıklarıdır.

Bu, halkın haber özgürlüğünün yok sayılması anlamına gelir

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç: Bu uygulamanın yaşama geçmeyeceğini umuyorum. Çünkü demokrasilerde bu tür ifade kısıtlayıcı önlemlerin hiçbir ülkeye fayda sağlamadığını, sisteme de fayda sağlamadığını gördük. Basın ve ifade özgürlüğünü aykırı buluyorum. Halkın haber alma özgürlüğünün yok sayılması anlamına gelir bu. Bunun için de bu tür yasaklamalarla hiçbir yere varılmaz. Hukuki açıdan da mümkün değil. Avrupa demokrasilerinde de gerçek demokrasilerde de bu tür yasakların uygulanması mümkün değil. Ama tabii gerçek demokrasilerde.

Yarın başkalarını cezalandırabilirler öbür gün başka birilerini

İzmir Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı Atilla Sertel: Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü tarih boyunca iktidarlar tarafından çiğnendi. Asker ve darbe dönemlerinde de çiğnendi. Ancak son 12 yıldır Türkiye’de medya ne yazık ki iktidar tarafından hem şekillendirildi hem de kendi aleyhinde yazan, çizen, konuşan kim varsa cezalandırıldı. Bu cezalandırmalar devam ediyor. Dün dost olduklarına bugün rahatlıkla cezalandırma yöntemini seçiyor. Yarın başkalarını cezalandırabilirler, öbür gün başka birilerini. Yani kendilerinden olmayan herkesi hem cezaevine atıyorlar hem de özgürce yazılmasının önüne geçmek istiyorlar. Hukuksuzluklarla Türkiye’deki insanların büyük bir bölümünü sindirmeyi başardılar. Şimdi de zulüm yapıyorlar.

Hak ve hukuk kalmadı, artık herkesi susturacaklar

Medya Etik Konseyi Başkanı Halit Esendir: Türkiye’de maalesef 17-25 Aralık sürecinden sonra demokrasi ve hukuk askıya alınmış. Kanun devleti de askıya alınmış. Şahsi mal, mülk kavramlarının kalmadığını görüyoruz. Sözün bittiği noktadayız. HSYK’sından başla diğer bütün kurumlara kadar sanki hepsi esir alınmış. Hak-hukuk kalmadı, artık herkesi susturacaklar. 1971’de Türkiye’de kurulmak istenilen Baas rejimi  maalesef bugün Müslüman olan bir partiyle yapmaya çalışıyorlar.

Sadece benim sesim duyulsun isteniliyor

Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Uğur Güç: Sadece benim sesim duyulsun isteniliyor. Dikta rejimlerinde bile olmayan bir şey. Diktatörün tekelinde bir ülkeye doğru gidiyoruz. Devletin kanalları, TRT ve Anadolu Ajansı kendi propagandalarını yapıyor. Havuz medyası da yandaş medya da bunu yapıyor. Ve kaybedilen oyların bir şekilde üzerini kapamak istiyorlar. Bu bize seçimin sonrasındaki durumu da ortaya koyuyor. Basın özgürlüğü zaten rafa kalkmış durumda. Gazeteciler üzerindeki baskılar devam ediyor.

Bu ancak Kuzey Kore savcısı tarafından yapılır

Eski Basın Konseyi başkanı Orhan Birgit: Savcının böyle bir şeyi yapabilmesi için ya Türkiye’de yaşamaması lazım böyle bir çağda veya Kuzey Kore’nin savcısı olması lazım. Sansür imkanı yok. Anayasa açık. Anayasa basının sansür edilemeyeceğini yazıyor. Savcının elinde bu sansür silahını kullanmak için başvurduğu şey yazılı medyaya değil işitsel, internet, televizyon vs. gibi şeylere başvurması. Savcı bu haber karşılığında, ‘Ben aklımı peynir ekmekle yemedim’ açıklaması yapması lazım. Bugünkü dünyada ancak Kuzey Kore savcısı tarafından yapılır. Herhangi bir cumhuriyet savcısının böyle bir durum yapması mümkün değil. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun savcının akıl sağlığının yerinde olduğunu kontrol atına almasını bekliyorum eğer böyle bir şey varsa.

Anayasa’nın 30’uncu maddesi diyor ki:

Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz. zaman