Sabah çalışanlarında çok ağır ifadeler

Sabah çalışanlarında çok ağır ifadeler
Güncelleme:

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, bugünkü yazısında Sabah gazetesi çalışanlarını sert sözlerle eleştirdi.

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, bugünkü yazısında Sabah gazetesi çalışanlarını sert sözlerle eleştirdi. Hıncal Uluç, Sabah gazetesi için “Bir karış suratla binen, kimsenin yüzüne bakmayan, gülümserse orada tecavüze uğrayacakmış gibi somurtarak duran, katına gelince arkasını dönüp gidenlerle dolu bir bina” ifadelerini kullandı.

Hıncal Uluç, “Sabah’ta güne başlamak..” başlıklı yazısında, “Arabamdan indiğim anda, ilk darbeyi yiyorum..” diyerek şunları yazdı:

“ELE VERİR TALKINI, KENDİ YUTAR SALKIMI”

“Gazete önündeki kaldırım sigara izmaritleriyle dolu.. İçerde sigarayı yasaklayınca, caddeyi, kaldırımları kül tablası yaptık. Aslında içerde içmekten daha ayıp, daha büyük kabahat..

Bu şehri temiz tutmak, sadece belediyelerin değil, yaşayan insanların da görevi.. Yapmayanları uyarmak da, ‘Dördüncü Güç’ olarak bizim.. Ama biz kendi binamızın önünü kül tablasına çevirirsek, başkalarını hangi yüzle eleştirecek, onlara nasıl ‘Yapmayın, bu kent sizin yüzünüzden leş’ diyeceğiz..

‘Ele verir talkını, kendi yutar salkımı’ demezler mi adama!.


Bu hüzün, sigara yasağının başladığı günden beri böyle.. Kimsenin de umursadığı yok.. Yasağı uygulama durumunda olanlar, kentin temizliğini koruma, kirleteni cezalandırma makamlarında oturanlar dahil.. Dünya güzeli Boğaz'ı, kenar ev ve mekanlarda yaşayanların çöplük gibi kullanılmasına aldırmayanlar, Sabah'ın önüne izmarit atanları mı kollayacak?. Bu izmarit rezilliğine mecburen alıştık. Durum umutsuz çünkü..”

“KATINA GELİNCE ARKASINI DÖNÜP GİDENLERLE DOLU BİR BİNA”

“Asıl alışamadığım şey, binaya girince başlıyor..” diyen Hıncal Uluç, gazete binasında yaşadıklarını ise şöyle anlattı:

“İnsanlık ve asansör kültürümüz var, ya da yok ya hani?. Bununla yıllardır savaşıyorum biliyorsunuz.. Önemli yol aldık.. Çarşamba sabahı mesela.. Garaj katında bindim asansöre.. Zeminde genç bir kadın meslektaşım girdi.. Elinde bir demet lavanta yaprağı.. ‘Günaydın Hıncal Bey’ dedi.. Bu nasıl bir keyif benim için.. Bir karış suratla binen, kimsenin yüzüne bakmayan, gülümserse orada tecavüze uğrayacakmış gibi somurtarak duran, katına gelince arkasını dönüp gidenlerle dolu bir binada, birisinin ‘Günaydın’ demesi nasıl bir güzelliktir, dememe kalmadı, kız elindeki lavanta demetinden iki yaprağı itina ile seçip bana uzatmaz mı?. Yukarıya nasıl mutlu, nasıl keyifli çıktım..”

“ŞİMDİ BU SABAH ÇALIŞANLARI ‘TRAFİK UYANIKLARI’ İLE SAVAŞACAK ÖYLE Mİ?”

Hıncal Uluç, “Dün sabah geldim. Asansörlerin önünde iki kişi var, zeminde..” diyerek dün yaşadıklarını da şöyle anlattı: 

“Aşağıdan asansör geldi. Sıra bu iki arkadaşta.. Bekledim. Binmediler.. İçerde beş kişi var.. Sevmemişler belli.. Onlar girmeyince ben davrandım ama, yetişemedim. Kapı kapandı. Bekliyoruz.. Az sonra yukardan bir asansör geldi. Kapı açıldı. Bir kişi indi. İçerde bir kişi var, aşağı inecek. ‘8 kişilik asansörde 5 kişi var’ diye binmeyen bizim muhteremler, yukarı çıkacakları halde, aşağı inecek asansöre girdiler ki, aşağıdan gene dolu, yarı dolu gelirse gene beklemesinler..

Yahu asansör.. Yahu en fazla 20 saniye gideceksin. Sıkışsan azcık ne olur?.

Ters yönde giden asansöre, yazılı sözlü tüm uyarılara rağmen binmek, başkaları uygarca sıralarını beklerken, onları ‘Hıyar’ yerine koyup, ters yönde gelen asansörü sebepsiz yere durdurmak, bir sonraki katta o asansörü bekleyenlerin yerini almak, asansörlerin hızını bu ters duruşlar yüzünden azaltmak ve bekleme süresi çoğaltmak.. Say sayabildiğin kadar..

Şimdi bu Sabah çalışanları, trafiği allak bullak eden ve kent hız ortalamasının nerdeyse yarıya düşmesine sebep olan ‘Trafik Uyanıkları’ ile savaşacak öyle mi?.

Önce ben sorayım?.

Ne hakla?.

Kurallara en önce ve en fazla biz uymalıyız, meslektaşlarım.. Örnek olmalıyız..

Yaptığımız kötü örnek olmak hep..

O zaman da olmuyor işte!.”