Salih Tuna'dan Hakan Şükür'e yanıt

Salih Tuna'dan Hakan Şükür'e yanıt
Güncelleme:

Milletvekili Hakan Şükür ile Yeni Şafak Yazarı Salih Tuna arasındaki polemik sürüyor. Şükür, \"sahtekar\" ve \"emek hırsızı\" dediği iddiasıyla Tuna'ya dava açmıştı. İkili birkaç gündür sözlü olarak atışıyor :

Bu yazıyı dişlerimi sıkarak yazdım!

Hakan Şükür korktuğum kadar değilmiş, kendisi adına sevindim; yazdığım bir yazıya alınmayı başarmış.

Öyleleri de var ki ne söylersen söyle, taştan ses var onlardan yoktur!

Gerçi Hakan Şükür'ün alınmasına veya gücenmesine gerek yoktu, anlaması kifayet ederdi.

Bir parça da incinmiş galiba.

İncitmek istemezdim, ama olanlar olmuş, elden bir şey gelmez.

Dediğim gibi vurdumduymaz olmaktansa alınmak iyidir. Lakin, Hakan Şükür kardeşimizin bir kusurcuğu var, yanlış şeye alınıyor.

Bunun bir adım ötesi okumadığına alınmaktır ki, aman Allah korusun!

Bir süre evvel, 28. 07. 2014 tarihli bir yazı yazmıştım bu köşeciği takip edenler hatırlayacaklardır: 'Hakan Şükür'ü kim bu hale getirdi?'

Oldukça ünlü bir takım arkadaşının yıllar önce yaptığımız bir sohbette, Hakan Şükür'ün biraz 'değişik' huylu olduğunu söylediğini nakletmiştim.

Zira 17 Aralık ihanet kalkışmasından itibaren ortaya koyduğu tavır bana bu sözcüğü çağrıştırmıştı.

Hakan Şükür'ün milletvekili seçildiği partiye, liderine ve seçmenine ihanet ettiğini belirttiğim söz konusu naçizane yazımda şöyle demiştim: 'Adliye'de savcının odasına bir militan gibi girmesine çok şaşırdım. Her daim 'Ben bilmem büyüklerim bilir' diyen eski bir futbolcunun casusluk veya yasa dışı telefon dinleme veya delil üretme gibi iddialarla sorgulanan polislerle nasıl bir ilişkisi olabilir? Dille inkar edilen 'paralel yapı'nın halle ikrarı değilse nedir bu?..'

Hakan Şükür bunca şeye değil de 'değişik' sözcüğüne alınmış.

Takdir edersiniz ki bu da az 'değişik' hal değildir.

Yine de bu kadar alınacağını bilseydim 'nevi şahsına münhasır' veya 'özgün' veya 'orijinal' derdim. Maksat yine hâsıl olurdu nasılsa.

Madem öyle bundan sonra Hakan Şükür'e 'değişik' yerine 'orijinal' diyeceğim, umarım bundan alınmaz.

Pardon, alındığını nerden mi biliyorum?

Benim küçük oğlan, 'Baba bak, Hakan Şükür sana tweet atmış' deyince, 'değişik' ifadesine misliyle karşılık verdiğine muttali oldum.

'Değişik bir değişkenlik örneği' demiş fakire. İfadesinin sonuna da 'gülücük simgesi' kondurmuş. Espri yapmış zahir, veya kendisine öyle gelmiş. (Daha fazla espri denemesinde de bulunabilirdi, verilmiş sadakamız varmış.)

Kızdım mı?

Yok...

Hatta kendisi adına yine sevindim diyebilirim.

Nefsini savunmaya çalışmasını, kendisine sahip çıkmasına yordum, ve bu çabasını da ne yalan söyleyeyim, 'sevimli' buldum.

Elbette nefsini savunmak yerine 'nefs muhasebesi' yapsaydı daha iyiydi, ama olsun, bu da iyidir.

Kendisiyle ilgili söz konusu yazıma birçok tweetle karşılık vermişti. O kadar ki, 'Tweetleri ikiye katlama' vazifesi fakire gelince dörde katlanmış gibiydi.

Hakkını yemeyelim, mahut mecrada gayet kıvrak, hatta (takipçi sayısının fazlalığına bakacak olursak) futbolculuğu kadar iyi yükseliyor. Mamafih dikkat etsin, malum mecra oldukça netameli, yükseldikçe alçalmak da var...

Ben diyeceğimi demiştim, o da bildiği mecrada karşılık vermişti.

Yani, mevzu benim için nihayete ermişti. 'Değişik bir değişkenlik örneği' dedi diye de sürdürecek değildim.

Gelgelelim, Hakan Şükür, verdiği cevapla yetinmemiş, gitmiş fakiri mahkemeye vermiş.

'Orijinal' dediğim bu haller işte!

Madem mahkemeye koşacaktın cevap vermek için niye kendini paraladın. (Twitter kesmediyse 140 karakterlik istediğin cevabı istersen ikiye katla gönder, bu köşecikte yayımlamayan namerttir.)

Şaşacaksınız ama söyleyeyim, kendisi adına yine sevindim.

Mahkeme yerine, 'Karılar boş olsun, yedi sülalen yerin dibine batsın, evine ateşler düşsün...' şeklinde 'mülâane' yoluna da sapabilirdi.

Geçen gün bambaşka bir bağlamda fakiri mahkemeye verdiğinden bahsedince, şappadak 4 tweetle cevap vermiş.

Diyor ki: 'İşte fırsat Salih Tuna niye bozuluyorsun. Köşende yazdığın gibi militan olduğumu, futbolda sahtekar emek hırsızı olduğumu mahkemede ispatla...'

Bir de, 'Yok öyle' diye racon kesmiş.

Ne kadar ayıp!

Bu bıçkın varoş ağızları milletvekili dokunulmazlığından mı kaynaklanıyor bilemiyorum, ama hiç yakışık almıyor, söyleyeyim.

Şayet aynı şekilde mukabele etmeyi kendime yakıştırsaydım, 'İşte fırsat diyorsun ama fırsatın peşine kendin düşmüşsün. Sahtekar olmadığını kanıtlamak için mi mahkemeye başvurdun?..' derdim.

Asla demem, diyemem.

Çünkü herkes kendine yakışanı yapar. Dolayısıyla şu naçizane satırlarımı hatırlatmakla yetineceğim: 'Söz konusu yazımda, 'emek hırsızlığı' mesabesinde kendini yere bıraktığı bir pozisyonun gözümün önünden gitmediğinden bahsetmem Hakan Şükür'ün Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük santrforlarından biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Ayrıca, bir pozisyonda 'sahtekârlık' yaptı diye bir futbolcu 'sahtekâr' ilan edilemez...' (30. 07. 2014, Yeni Şafak. Tarihe dikkat isterim; mahkeme muhabbetinden çok öncedir.)

Ey mübarek insan evladı...

Hem yanlış 'alınıyorsun', hem gördüğün gibi maalesef okumuyorsun.

'Niye bozuluyorsun' diyorsun bir de, senin neyine bozulayım mübarek, üzülüyorum sadece.

O değil de, bana bir ceza davası açsan, mahkum olsam, içeri düşsem, 'Erdoğan diktatör diyorduk da inanmıyordunuz, bakın işte gazeteci yazarları içeri tıkıyor' dermişsin gibi geliyor bana!

Sende bu yetenek, pardon, 'orijinallik' olduktan sonra, neden olmasın.

Bak mübarek kardeşim benim, bu yazıyı seni aşağılamamak, küçük düşürmemek, velhasıl, seninle dalga geçmemek için dişlerimi sıkarak yazdım, istersen şansını daha fazla zorlama.