''Sanem Çelik büyük risk aldı''

''Sanem Çelik büyük risk aldı''
Güncelleme:

Derviş Zaim'in Adana Altın Koza'da senaryo ödülü kazandığı son filmi 'Balık', Başka Sinema kapsamında gösterimde. Başrolünde Sanem Çelik ve Bülent İnal'ın rol aldığı filmle ilgili Zaim, \"Sanem Çelik, Uzun seneler kaldığı Amerika'dan ayağının tozuyl

Önce insan ve doğa ilişkisini ele alan ‘Balık’ın hikayesini kurgularken nelerden esinlendiniz?

Bu bir arkadaşımın bana anlattığı kendi oğluyla ilgili bir hikaye esin kaynaklarım arasında. Hatta o hikayeyi dinleyince ‘Balık’la ilgili o ana kadar yazdıklarımı yeniden gözden geçirdim. Arkadaşım seyahate çıkıyor, yolda çocuğunun balığı ölüyor. O balığın aynısını bulabilmek için çevredeki kasabaları -Karadeniz’de yapılan bir yolculukmuş bu- dolaşıyor. Balığı buluyor, aynı boyda buluyor hatta. Sanki o balıkmış gibi yerine koyuyor. Çocukcağız da balığın aynısı olduğunu zannedip devam ediyor. Bunu dinlediğimde buna benzer bir yolculuk hikayesine doğru senaryo çizgisini geliştirmem iyi olur dedim kendi kendime. Tabi başka esin kaynaklarım da var. İnsanın kendi ayağına kurşun sıkması hikayesine dönüşmesi gerekiyordu. Çünkü doğa ve insan ilişkisinde elbette küçük adamın suçluluğu meselesi önemlidir. Elbette insanoğlunun suçu sadece küçük adamın aç gözlülüğüne indirgenemez. Bunun kapitalizmle ilgili tarafı elbette vardır. Ama bunun yanı sıra bir de sokaktaki adamın bu meseleye tavrının ne olduğuna dair bazı sorular sormanın iyi olacağını düşünüyorum. Çünkü eğer sokaktaki adamın ruhuna ve kalbine ilişkin sorular sormayı beceremezseniz işin önemli bir boyutunu es geçersiniz. Çünkü şu anda içinde yaşadığınız sorun ya da durum ne ise onu değiştirecek olan yine sokaktaki o küçük adam...

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde doğa meselesi hep geri plana alınır, gelişmişe doğanın da önüne geçer...


Allah’tan şöyle şeyler de bizde oldu. Mesela altın çıkarılması ve çevreye zarar verilmesi durumunda köylü başka hiçbir kurumun, partinin, oluşumun iteklemesine gerek kalmadan kendisi bir sivil toplum gibi hareket etmeyi becerebildi. Bu Türkiye ’deki en otantik protesto hareketleri arasında yer aldı. Dolayısıyla ülkemiz bu konuda sıfır değil. Ama yapılması gereken epey şey var. Çünkü şu anda bunlar yapılmazsa, ileride böyle bir bilinç ortaya çıkması için çok geç olacak. Biz Batı Avrupa’yla kıyaslandığında 10 sene önce meyve ve sebzeyi daha makul sağlık ölçüleriyle yiyebiliyorduk. Şimdi o şansımız gittikçe daha da azalıyor. Bundan muhtemelen 10 sene sonra bu ya da buna benzer meseleler doğa ve insan ilişkisine dair meseleler bizim memleketimizde daha da bir sorun yumağı haline gelecek. İşte çok geç olmadan bu bilinci gıdıklayabilmek için küçük bir damladır ‘Balık’ filmi. Bundan dolayı mutluyum.

“İnsanların doğayla olan ilişkisi sadece rasyonel olarak değil duyguyla da ele alınmalı” diyorsunuz röportajınızda. Bunu birazcık açar mısınız? Sadece akıl dünyayı değiştirmeye yetmeyebiliyor. Akılla ruhun ve kalbin beraber hareket etmesi lazım. Onların o birlikteliğini eş güdümünü sağlamak lazım. Bu son derecede zordur. Bütün büyük felsefeler, insanın kurtuluşuna dair bir şeyler söyleme gereğini duyan felsefeler bundan bahsederler. Dolayısıyla sadece akılla altından kalkılabilecek, anlaşılabilecek somut öneride bulunulabilecek bir şey gibi gelmiyor bana. Ruhu ve kalbi de gündeme getirmek lazım. Ve ruh ve kalp söz konusu olduğuda işin içerisine sinema sanatı girebiliyor. Benim yapmaya çalıştığım şey sinema sanatını kullanarak insanın ruhunun, kalbinin ve aklının nasıl bir arada yürüyebileceğine dair küçük sorular sormaya çalışmak biçiminde ifade edilebilir.

 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN