Usta gazeteciden acı itiraf

Usta gazeteciden acı itiraf
Güncelleme:

Ünal Tanık: Kabataş’ta Başbakan’ın yalan söyleyebileceğini düşünemedik

Gazeteci Ünal Tanık, “Havuz medyası, Türk medya tarihine yüz karası olarak geçecek bir dönemdir.” diyor, yeni internet yasasını sansür olarak değerlendiriyor.

Özellikle 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası ülke gündemini meşgul eden tartışmalar, medya dünyasını da yakından ilgilendiriyor. Çünkü tartışmaların önemli bir kısmı, hükümet-medya ilişkileri, basının özgürlüğü, ifade hürriyeti ve sansür kavramları çevresinde sürüyor. İnternete sızan ses kayıtlarının yayınlanması, yeni internet yasası da tartışmaların merkezindeki konulardan…

Bütün bunları Rota Haber Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık ile konuştuk. Yaklaşık 30 yıllık gazeteci olan Tanık, Tercüman’la başlayan kariyerinde, Meydan, Ortadoğu, Türkiye ve Akşam gazetelerinde, Akra FM’de, TGRT, Kanal 7, Kanal D televizyonlarında muhabirlikten yöneticiliğe çeşitli pozisyonlarda görevler yaptı. Bugün mesleğine dijital medyada, sahibi olduğu rotahaber.com sitesiyle devam ediyor. Biz de sohbetimize dijital yayıncılığa geçiş hikâyesiyle başladık.

İnternet gazeteciliğine geçişi ekonomi programı yaptığı Kanal 7’de başlıyor Tanık’ın. 2004’ün Şubat ayında, grup bünyesinde bir yıl önce açılan Haber 7 sitesinin başına getiriliyor. Devraldığında günlük 3 bin 200 tekil ziyaretçisi bulunan siteyi, kendi işini yapmak üzere ayrıldığı 2010 sonunda 650 bin tekil ziyaretçisi olan bir site olarak teslim ediyor.  

Rota Haber’in kuruluşu nasıl oldu?

Rota Haber’i 1 Ocak 2011’de kurduk. İş dünyasından tanıdığım insanlar ortaklık teklif ettiler. Yüzde 25’ini vermiş olsaydım, işin finans tarafıyla hiç uğraşmadan sadece içerik tarafıyla hızlı ilerleyebilirdim. Bağımsız yayıncılık yapma adına dışarıdan hiç kimseyi kabul etmedim. Eşimle ikimizin ortak olduğu, dışarıdan kimsenin olmadığı bir yapı. Medyada bağımsız birkaç yapıdan biriyiz. Denk gelmediği aylar oldu, midemde kelebeklerin nasıl uçuştuğunu iyi bildiğim dönemler yaşadım ama Allah’a şükür dik duruşu hiçbir zaman bozmadık.

Fakat özellikle son tartışmalarda bazen hükümet yanlısı, bazen de Cemaat yandaşı olmakla itham ediliyorsunuz...

Son dönemde bizi belli yerlere oturtmaya çalışıyor, hükümet aleyhtarlığıyla suçluyorlar. Biz ne hükümet aleyhtarlığı yapıyoruz ne de bir tarafın borazanlığını; biz habercilik yapıyoruz. Cemaat’in veya hükümetin yanında veya karşısında olmak gibi bir tavır içinde değiliz. İktidarın doğru yaptığı işler olduğunda hiç tereddüt etmeden alkışlıyor ama yanlış yaptığında da endişe etmeden eleştiriyoruz.

Günde kaç kişi ziyaret ediyor Rota Haber’i?

2013’ün başında 110 bin tekil okuyucumuz vardı. Bu yıla yüzde 500’ün üzerinde bir artışla, 527 bin tekil okuyucuyla girdik. Şu anda 550-600 bin bandında.

Ekibiniz kaç kişiden oluşuyor?

12 sigortalı çalışanımız var. 7-8 arkadaşımız da yarı zamanlı veya evlerinden çalışıyor.

Günde ortalama kaç haber yayınlıyorsunuz? 

Günde 400 civarında haber giriyoruz.

Haber sitelerimiz gerçek anlamda habercilik yapabiliyor mu?

İyi şeyler yapan siteler de var. Ama şu iki-üç aylık dönemi yok sayıyorum. Bunlar geçici dönemler diye düşünüyorum. Şu dönemde sitelerin akılları kiralanmış durumda. Net ve bilerek söylüyorum. Kimlere neler söylendiğini bilmiyorum ama bana neler teklif edildiğini bildiğim için söyleyebiliyorum bunu. Rota Haber, sektörün en büyük sitesi değil. Biz bu teklifleri alıyorsak, başka yerlerin nasıl teklifler alarak borazan haline dönüştüğünü de tahmin edebiliyorum.

Türkiye’de internet gazetecileri ne gibi sorunlar yaşıyor?

Yetişmiş, kalifiye insan gücü bunlardan biri. Bir diğeri, internet altyapısı Türkiye’de hâlâ daha çok pahalı. Server maliyetleri yurt dışına göre çok çok pahalı. Üçüncüsü, reklam sektörü belli tekellerin elindeydi. Bu tekeller kırıldı kırılacak derken bu kez de hükümet tekelinin eline geçti. Özellikle bu mayıs haziran ayından itibaren. Buradaki tekel de en az daha önceki tekel kadar, daha ileri gidip söyleyeyim, dünkü tekelden daha tehlikeli. Öbürü yine süründürüyordu, bu yaşama hakkı da vermiyor. Bugünkü, hükümet etrafında şekillenen tekele baktığınızda A sitesine reklam verilecek, B sitesine verilmeyecek gibi kesin hatlarla ayrılmış durumda.

İnternet gazetecileri gazeteci yerine konuluyor mu şu anda?

Yaşanan sorunların bir kısmının temelinde de bu konu var. 2007’den bu yana bu konuyla uğraşıyoruz. Bugün alelacele çıkarılan internet yasası, aslında o yasanın çıkarılmamasının sonucudur. O yasa doğru ve makul bir içerikle çıkarılıp hazırlanabilirdi; fakat yapılmadı. Şimdi de hükümet kendi, 2007 yılından bu yana rafta bekletilen bir yasayı ele alıp onu düzenleyip geçirmek yerine sadece yapılan ortadaki yolsuzluk iddialarını kapatmak amacıyla bir bölümünü aldı ve bunu hayata geçirmeye çalışıyor maalesef. 

19 Şubat 2014 Türkiye’de sansürün başladığı gündür

Geçen günlerde onaylanan yeni internet yasasının sansür girişimi olduğunu mu söylüyorsunuz?

Evet, çok açık ve net söylüyorum, bu Türkiye’de sansürün başladığı tarihtir. Yani 19 Şubat, Türkiye’de sansürün başladığı tarihtir.

‘Alo Fatih Hattı’nı kim kullanıyorsa ‘Alo Cemalettin Hattı’nı da o kullanacaktır

Ama bazı kesimler de bunun özel hayatın korunması, mahremiyetin muhafazası için gerekli olduğunu söylüyor.

Bir kere internette düzenlenmesi gereken tek şey bu mu? Demin 2007’den bu yana çıkarılmayan yasadan bahsettik. Birkaç soru sorayım ben de o zaman. Peki hükümet iyi niyetli de MİT’in başındaki bir adamı BTK’ya götürerek bunu mu yapar, bir. İki, seçilmemiş ve yargı erki olmayan bir kişiye yargıya başvurmadan doğrudan yayın kaldırma yetkisini nasıl, hangi kıstasla teslim edersiniz? Alo Fatih hattı vardı, Alo Abdullah hattı açıldı biliyorsunuz bu yasanın imzalanmasıyla birlikte. Bu da Alo Cemalettin hattı. Alo Fatih hattını, Alo Abdullah hattını kim kullanıyorsa, Alo Cemalettin hattını da o kullanacak.  

Hükümetin, ihale verdiği bazı işadamlarından zorunlu bağış aldığı, oluşturulan havuzla TMSF’nin el koyduğu bazı medya gruplarının alınarak hükümet kontrolünde bir medya oluşturulduğu iddiaları var. Bu iddialar ‘havuz medyası’ tartışmaları başlattı. İddialar doğruysa bu ne anlama geliyor? Burada endişe edilmesi gereken şey nedir? Bunu sansür olarak, basın özgürlüğünün, ifade hürriyetinin kısıtlanması olarak yorumlayanlar var.

Bir kere, ‘havuz medyası’ –artık başka şekilde adlandırma imkanı yok- Türk medya tarihine yüz karası olarak geçecek bir dönemdir. ‘Havuz medyası’ diye adlandırılan medyanın nasıl ele geçirildiğini, oradaki pespayeliklerin neler olduğunu internetten dinleyenler biliyor. Bu kadar pespayeliğin döndüğü bir yerde hükümetin eline tetikçilik için verilen yayın kuruluşlarının neler yaptığını da bugün hep beraber görüyoruz. 28 Şubat’taki üstelik de aynı medya kuruluşlarının, -Sabah’tan, Takvim’den, ATV’den bahsediyorum– pespayelikleri, bugün 28 Şubat’ın daha ötesi bir noktaya vardı. O zaman bu kadar çirkinleşmemişti bunlar. 28 Şubat manşetleri bugünkünden daha haysiyetliydi. Bu, adlarına çalıştıkları kişilerin ne kadar zor durumda olduklarını gösteriyor. Bu kadar saldırgan olmalarının, bu kadar aşağılık bir yayın yapmalarının temeline baktığınızda da bunu görüyorsunuz. O kadar kirli işlerin içine bulaşmışlar ki ancak bu kadar güçlü bir saldırıyla belki defedebiliriz, bunu savabiliriz diye gayret içindeler. Yoksa bu kadar panik halinde, bu kadar yaftalamayla, saldırmayla izah etmek mümkün değil. Dolayısıyla bu sadece sansür değil, manipülasyon da… İşte havuz medyasıyla bunlar elde edildi. Burada sansür var, şantaj var, manipülasyon var! Yani bir medya için ne kadar yüz karası iş varsa hepsi bu dönemde iktidar eliyle yapılıyor maalesef.

‘Alo Fatih Hattı’ diye mizahileştirilen ses kayıtlarında bizzat Başbakan’ın bir televizyonun yayınlarından yakındığı, değiştirilmesini istediği iddia ediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan’ın Alo Fatih hattını kullanarak yaptığı şey neydi, Devlet Bahçeli’nin Haber Türk Televizyonu’nda alt bantta geçen ifadesi. Bahçeli grup toplantısında, Cumhurbaşkanı Gül’ü göreve davet ediyor. Yani iktidarı elinden al demiyor, adım at diyor. Buna tahammül edememekten bahsediyoruz. Alo Fatih hattının diğer kullanımı da yine komik denebilecek türden. Sarıgül haberleri fazla ve birinci sayfada çıkıyor diyor. Ne işi var diyor. Yani bir başbakan, bir televizyon kuruluşunun alt yazısına karışıyorsa, bir gazetenin ana sayfada çıkaracağı haberin ne olduğuna karışıyorsa, Türkiye’de medyanın ne durumda olduğunu anlamak lazım. Yine ortada durmaya çalışan bir yayın kuruluşundan bahsediyoruz. Artık hükümet yandaşı yayınların ne hale geldiğini, ortak manşetlerin nasıl atıldığını da net bir şekilde öğrenmiş oluyoruz. Bakıyorsunuz Sabah, Takvim, Akşam, Akit, Yeni Şafak hepsi ortak manşetle çıkıyor. Ortak manşet nasıl atılıyormuş? İşte böyle, Alo Fatih Hattı işletilerek atılıyormuş.

Telkin, teklif, tehdit hepsini yaşıyoruz

İnternet medyası üzerinde de böyle bir baskıdan söz edilebilir mi? Size de hükümet ya da başka herhangi bir güç odağı tarafından bu türden mesajlar, telkinler, teklifler, tehditler geldi mi?

Rota Haber olarak biz söylediklerinin hepsini yaşıyoruz. Telkin evet, tehdit, yönlendirme evet. Belli yerlere yakın çevrelerden ‘30 yıllık gazetecilik kariyerini koydun bu işin içine, yazık ediyorsun bak. Bu adamlar gelip geçici; cemaat zaten bitmiş durumda, AK Parti de 30 Mart’ta iktidarını pekiştirecek, daha da güçlenerek yola devam edecek. Sen akıllı adamsın, niye bunu yapmayıp da gidip ne idüğü belirsiz yerlerle uğraşıyorsun?’ yolunda çok dostane kılıflı telkinler alıyorum. Tehditler de alıyoruz; çok açık tehditler. İçişleri Bakanlığı’ndan arıyor adam, ‘Bu habere nasıl böyle başlık atarsın?’, ‘Nasıl böyle görürsün bu haberi? Bu haberi kaldırmanı istiyor Bakan Bey!’ Bakıyorsunuz, haberin içinde yanlış olan ne var diye. Nihayet editör arkadaşlar, kendi habercilik dürtüleriyle çalışıyor. Bakıp, haberin içinde, yanlış, yasa dışı, gerçeğe aykırı hiçbir şey yok dediğinizde, ‘Göreceksiniz o zaman’ diye görüşme bitirilebiliyor. İçişleri Bakanlığı’ndan. En son yaşadığım için söylüyorum.

İçişleri Bakanlığı’ndan kim aradı?

Basın danışmanı. Yani bildiğimiz tanıdığımız da insan. Bakanla ilgili bir haberden dolayıydı. Ben her ay başı geldiğinde midemde kelebekler uçuşuyor; personel maaşları, sigortaları vs. Her ayın 5’inden 20’sine kadar dokuz doğuruyorum diyebilirim. Bu dönemde eğer biz hükümetin yanında durmaya evet demiş olsaydık, bu seçim döneminde yapılacak çalışmalara evet demiş olsaydık Tanık Medya’nın, 2014 yılına ilişkin mali hiçbir sorunu kalmazdı. Yani hangi boyutuyla bakarsanız o boyutuyla sizinle uğraşılıyor. ‘Farklı bir yerde durmaya başladınız’ deniyor; biz durduğumuz yerdeyiz, birileri durduğu yeri değiştirdi diyorum. 2013’ün Mayıs’ında, Başbakan Erdoğan Amerika’ya gittiğinde Arınç’ı Fethullah Gülen’i ziyarete gönderdi. ‘Ben gidemiyorum sen git, emirleri nelerdir?’ diye. Biz eleştirmiştik o gidişi. ‘Niçin emir alıyorsun?’ diye de manşet atmıştık. Haberimizin içeriği de gidersin, görüşürsün, tavsiyelerini alırsın ama emir almamalısın şeklindeydi. O gün emir almak için yücelte  yücelte koyacak yer bulamayan insanlar şimdi her şeyi söylüyor. Kendine ve ortalama bir insana yakışmayacak ifadeler kullanıyor.

Bu bilgileri malumunuz internette yayınlanan bazı ses kayıtlarından öğrenebildik. Bu türden kayıtların yayınlanmasını doğru buluyor musunuz? Sizce bunda sınır ne olmalı?

Yasal dinlemelere ilişkin kayıtların yayınlanması yasak, biliyorsunuz. Mahkeme kararı var, yayınlayamıyorsunuz. Ama öbür tarafta Gülen’in yasa dışı yollarla elde edilen ses kayıtlarını istediğiniz kadar yayınlayabiliyorsunuz. Gazetelerde, internette yayınlayabiliyorsunuz, siyasiyseniz, Erdoğan’sanız da çıkıp meydanlarda, kürsülerde üstelik çarpıtarak seçmenlerinize aktarabiliyorsunuz. Ama öbür tarafta yasal dinlemelerle ilgili hiçbir şey yapamıyorsunuz. Bakıyorsunuz, dinliyorsunuz, görüyorsunuz, önünüzde ama üç maymunları oynamak durumunda kalıyorsunuz. Bu, yayıncılık açısından talihsizlik. Ya bu tür kayıtların hiçbirisi hiçbir şekilde yayınlanmaz, yok hükmünde sayılır, yahut yayınlanacaksa da hepsi yayınlanır. İnsanlar bununla ilgili iki taraf neler söylemiş, kendi iradeleriyle dinler, karar verirler. Yani 640 milyon doların işadamlarından zorla alınarak, onların günlerce uyku tutmadığını birbirlerine nasıl dert yakındıklarını da, -bağış veya ortaklık olduğunu söylüyorlar- ben verdim ama diyor, uyku tutmadı beni diyor. Sen nasıl yapıyorsun diyor. Bunları insanlar dinler, hakikaten bu bir gönüllü işbirliği midir, değil midir kendileri karar versin. Burada esas olan özel hayattır. Ama birisi tarım alanı çalıştırıyor, orayı ekip biçiyor diye hapis cezasıyla karşı karşıyaysa, öbürü aynı alanda villa kurup üstelik o villayı da sit alanından çıkarıyorsa, insanların bu konuşmaları dinlemesi lazım. Bu bilgileri bilmek insanların hakkı. Bu gayri yasal değil, özel hayat değil. Tam tersine kamunun bilmesi gereken şeyler. Dolayısıyla bunları özel hayat adı altında kamufle ederek, yeni çıkan yasayla da artık insanların sesini iyice kısarak, arkasına gizlenmek mümkün olmamalı. 

Dershane krizinin ardından 17 Aralık sürecinde medya nasıl bir sınav veriyor sizce? Geleneksel medya, internet medyası?

İyi bir imtihan vermiyor. İnternet medyasının da bir farkı yok, daha iyi değil. Yer yer de daha kötü ve daha tetikçi pozisyonunda yayınlar yapılıyor maalesef.

Kabataş iddiaları ilk ortaya atıldığında medyanın tavrı yeterince sorgulayıcı ve temkinli miydi? Bugünkü iddialara bakınca medyanın çıkarması gereken dersler var mı?

Ben kendi adıma şu dersi çıkardım. Biz o dönemde, hem Kabataş iddiasını, hem de camide içki içildiği iddiasını haberleştirirken, kendi görüşümüzü katmadık ama Tayyip Bey’in iddialarının açık söyleyeyim doğru olduğunu varsayarak haber yaptık. Bu ülkenin başbakanı, bu görüntüler elde olmasa, bu kadar net konuşmaz diye düşündük. Daha açık söyleyeyim, bu kadar büyük yalanlar söyleyeceğini düşünmedik. Yani elinde bilgi olmadan, bu bilgiler belgeler net delillendirilmeden konuşmayacağını düşündük ve Erdoğan’ın ağzından bu bilgileri doğru gibi verdik. Oysa bugün bakıyoruz ki bu iddiaların hiçbirinin temeli yok. Hiçbirisi doğru değil ve bu iddialarla ilgili ne kadar çırpınırlarsa o kadar batıyorlar maalesef. Bugünkü bu tavırlarını gördükten sonra, bu tür olaylarda, Erdoğan belgesini ortaya koymadan sadece Erdoğan’ın iddiası olarak veririm. Erdoğan olsun başkası olsun, hepsi için geçerli… Daha temkinli yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. Ve o günlerde eleştirel bakmadığım için de kendimi hatalı görüyorum.

 (CİHAN MEDYA HABER DERGİSİ)