“Yüz yılın hesaplaşmalarıyla karşı karşıyayız\"

“Yüz yılın hesaplaşmalarıyla karşı karşıyayız\"
Güncelleme:

Yeni Şafak GYY İbrahim Karagül de Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun toplantısına katılan isimlerden biriydi. Davutoğlu'nun toplantının başında söylediği cünle Karagül'ün gözlerinin parlamasına yol açmış.İşte o yazı:

“Yüz yılın hesaplaşmalarıyla karşı karşıyayız" dedi Başbakan Ahmet Davutoğlu. Gazetelerin Genel Yayın Yönetmenleriyle önceki akşam Dolmabahçe'de yaptığı toplantının girişinde sarfettiği bu cümle, gözlerimin birden parlamasına yol açtı.
Yayınladığım ilk kitabın adı “Yüzyıllık Kuşatma", ikincisinin adı “Yüzyıllık Hesaplaşma" idi. Coğrafyaya yönelen, Birinci Dünya Savaşı boyutunda bir istila projesine inanıyorum, kuşatma bu. Hesaplaşma ise, coğrafyanın yerel dinamiklerinin kendini savunma arayışı ve istilacı projelerle hesaplaşma arayışını yansıtıyordu. Üçüncü kitabın adını da “Yüzyıllık Zafer" koymayı düşünüyordum.
İşte bu yüzden Son İstiklal Savaşı ifadesini özellikle kullanıyorum. İşte bu yüzden bugün yaşananların Birinci Dünya Savaşı sonrası ikinci dizayn olduğunu ve bizim yüzyıl sonra ilk kez bağımsızlık mücadelesi verdiğimizi düşünüyorum.
İç işgal ve o büyük ihale
Davutoğlu'nu dinlerken, kendim dahil, coğrafyanın tarihsel duruşundan hareket edenlerin aynı kaygılara sahip olduğunu, amaçlarının aynı olduğunu gördüm. Dolayısıyla son on yıldır bölgeyi okuma biçimimin büyük oranda doğru olduğunu farkettim.
Son günlerde yazdığım Kuzey Kuşağı'na müdahale edilmesine yönelik yazılar, “İç işgal" başlıklı yazılar, Kürt milliyetçiliği ve Alevilik üzerinden Türkiye karşıtı cephe inşa edildiğine yönelik yazılar, “sınırlar değiştiğinde müdahale bile edemeyeceksiniz" şeklindeki serzenişler bu yüzdendi.
Terörü bile eleştiremiyor!
Aydın Doğan grubunun bütün bu şer cephesinin pazarlamasını yaptığına yönelik yazılarım hiçbir zaman kişisel olmadı. Şahsımla ilgili son açıklamalarından sonra, bu konuda daha çok yazı yazacağımı, bu grubun Türkiye ile savaşan yapıları nasıl besleyip desteklediğini tartışmaya devam edeceğimi burada not edeyim.
Çünkü onlar kurulan Türkiye karşıtı cephenin, daha çok örgütler üzerinden şekillendirilen cephenin en büyük ihalesini aldılar. Onların pazarladığı Selahattin Demirtaş her konuştuğunda bu ülkede insanlar ölür oldu. Onların himaye ettiği yapılar Türkiye'ye savaş ilan etti ve bu halde bile o yapıları hakkıyla eleştirmekten kaçınıyorlar, iki yüzlü bir tavır sergiliyorlar.
Birileri örgütleri tek çatı altında topluyor
Davutoğlu ile sohbetin konusu, son terör saldırıları, içeride ve dışarıda başlatılan operasyonlardı. Türkiye aynı anda iki hatta üç ayrı terör grubuna müdahale ediyordu ve bunu yaparken de içeride kapsamlı operasyonlar yürütüyordu. Bu üç cephelik operasyon aslında tek bir operasyondu ama müthiş bir koordinasyon dikkat çekiyordu.
Daha önce böyle bir organizasyona tanık olmamıştım. PKK, DHKP-C, IŞİD ve MLKP gibi örgütleri birileri tek çatı altında topluyordu çünkü. Dolayısıyla Türkiye için tam anlamıyla bir “öz savunma hali" söz konusuydu. Ben buna “vatan savunması" diyorum. Söz konusu vatansa her birimizin bulunduğu bütün siyasi cephelerin birer teferruat olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu öz savunma döneminde herkesin durduğu yeri, pozisyonu tereddütsüz bir şekilde belirlemesi gerektiğine inanıyorum.

 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN