Zaman yazarı ''kalemini kaça sattın?'' sorusuna cevap verdi

Zaman yazarı ''kalemini kaça sattın?'' sorusuna cevap verdi
Güncelleme:

Zaman yazarı Sevgi Akarçeşme köşesinde medyanın hali pürmelalini yazdı.

İŞTESEVGİ AKARÇEŞME'NİN YAZISI:

Zaman’ın önündeki yol


“Kalemini kaça sattın?” soruları geliyor bazen bana da Twitter ve e-mail üzerinden.


Buruk bir gülümsemeyle okuyup idealizmin milletimize saflık gibi gözükür hale gelmesine üzülüyorum. Bir yandan da canlı yayınlarda tarifesini açıklayan gazetecileri(!) görünce vatandaşa da hak vermiyor değilim. Bal tutan parmağını yalar felsefesinin çoğunluğun hastalığı haline geldiği bir toplumda insanlar neden medyadan farklı bir duruş beklesin ki?

Türkiye’nin kuvvetler birliği ve keyfokrasiye teslim olduğu bir atmosferde en büyük sorun bağımsız ve ahlaklı bir medyanın yokluğu. Zaman, İpek Medya Grubu ve birkaç küçük ilkeli gazete-TV hariç ülkenin gözü kulağı olan gazete ve TV’ler ya iktidara tamamen teslim olmuş ya da medya patronları diğer işlerinden de olmasın diye üç maymunu oynar halde. 

Her ülkenin anaakım denilen ve ortalama vatandaşı temsil ettiğine inanılan bir medyası vardır. Medya iktidarın kuklası olmadan önce, hatta tersi iken, iktidar medyanın kısmen kuklası iken de Türkiye’de anaakım medya olarak takdim edilen gazetelerin toplumu temsil ettiğine inanmıyordum. Mesela ilk sayfasında bile çıplak kadın fotoğrafı olan ve eşdeğeri tabloidler görülen bir gazete anaakım olabilir mi? Ya da toplumun ezici çoğunluğunun desteklediği başörtüsüne yasağın kalkma kararını kaos olarak nitelendiren bir gazetenin Türkiye’nin ortak vicdanını temsil ettiği söylenebilir mi? Peki ya basında güven gibi bir sloganla yola çıkmış ama patronunun iktidarın maşası olduğu bir gazete hâlâ anaakım olduğunu iddia edebilir mi?

Zaman’ı önyargısız okuyan zaten ilkeli bir duruşu olduğunu bilir, ama pek çok kimsede Zaman’ın bir cemaat gazetesi olduğu ve cemaatin çıkarlarına (hoş, cemaatin çıkarı milletin çıkarı demek zaten) yönelik yayın yaptığı algısı hakim. Böyle düşünenlerin kaçı Zaman’ı ve çeşitli yazar kadrosunu okumuştur şüpheliyim.

Türkiye’nin gözünün kulağının kapatıldığı bir dönemde, bir patronun çıkarları ya da bir partiye hizmet etmek için değil, toplumun vicdanını temsil etme çabasında olan gazetelere her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Dünyanın saygın medya kuruluşlarınca zaten Türkiye’nin en ciddi gazetelerinden biri olarak algılanan Zaman’ın Türkiye’de de hak ettiği algıya kavuşması, anaakım denince akla Zaman’ın gelmesi gerekiyor. Bunun için gazeteye düşen görev yok mu? Elbette var. Siyasi olarak liberal, yani özgürlükçü, ama sosyal olarak muhafazakâr, yani çoğunluğun değerlerine saygılı, olarak tanımlanabilecek Zaman’ın samimi olarak herkesin haklarının savunucusu olduğunu göstermek gazeteye düşüyor. Zaman, Türkiye medyasının vasat seviyesinden zaten yukarıda, haber-yorum ayrımını oturtmaya çalışıyor, ama bu konuda göstereceği özen gazeteyi daha yukarılara taşıyacak. Okuyucunun desteğine de tam da bu noktada ihtiyaç var. Tirajı artırmak elbette önemli, ama gazetecilik interaktif bir iş. Okuyucudan gelen yapıcı eleştiriler, öneri ve uyarılar, her satırın dikkatle okunduğunun bilinmesi gazeteyi daha kaliteli olmaya zorlayacak.

Zaman askeri vesayete, azınlığın küstahlığına en cesur duruşu sergileyen gazetelerden biri oldu. Şimdi ise çoğunluğun tahakkümüne başkaldırıyor ve zalimin kılıcı değil, mazlumun zırhı olmayı tercih ediyor. Yani Zaman’ın ilkesel duruşunda bir değişiklik yok.

Hadi gelin Türkiye’nin sahipsiz olmadığını, çoğunluk destekli otoriterliğe itirazın gücünü ve keyfokrasiye tepkiyi Zaman’ı daha tepelere taşıyarak gösterelim. Gazetemiz ve okurumuz tarihe toplumun yüz akı olarak geçsin. 

Zaman’ı Türkiye’nin anaakım gazetesi haline getirmek, sadece Türkiye’ye değil, dünyaya bu gazete hakkaniyetin sesidir dedirtmek bırakabileceğimiz en güzel miras. Varsın birileri katı, yatı onurlarına tercih etmiş, çocuklarına bunları miras bırakmış olsun…